Chuck Hull “Dünya artık bildiğimiz gibi olmayacak” demişti bir röportajında. Takvimler 1980 yılını gösterdiğinde aklında yeni bir makina fikri vardı.

Bu makina doğrudan üç boyutlu nesneler üretecekti. 3 boyutlu yazıcı fikrini ilk ortaya atan ve 1986 yılında patentini alan bu mucidin ilk çalışmasından ortaya çıkan bir kahve fincanı üretebilmişti.
Basın toplantıları, tanıtımlar derken Hull’un icadı büyük bir merak ve heyecanla karşılandı. Ama dönemin ekonomik koşulları, özellikle Abd’nin Japonya karşısında, otomotiv pazarında geri kalmasıyla, öncelikler değişmiş Hull’a göre “gizli müthiş silah” olan bu teknoloji bir süre unutulmuş, geri plana atılmışı.
Ta ki 2004 yılına dek!
İngiltere’deki Bath üniversitesinde makine mühendisliği bölümünde bir öğretim görevlisi olan Adrian Bowyer, kendi bileşenlerinin çoğunu basabilen bir 3 boyutlu yazıcı oluşturmayı amaçlayan açık kaynaklı bir proje olan RepRap projesini geliştirdi.
Sadece 4 yıl sonra Hollanda’da boyutlu yazıcı üretmek amacıyla Shapeways isimli bir şirket kuruldu. Tıpkı kendinden önceki RepRap gibi bu da açık kaynaklı projeler geliştiriyordu.
Ulaşılabilir bilginin kolay edinmeye başlamasıyla da 3 boyutlu yazıcılar kurum ve şirketlerden ziyade normal kullanıcılara ulaşmaya başladı. 2008 yılında RepRap sisteminin elde ettiği başarıdan sonra oluşturulan Makerbot, kendi 3 boyutlu yazıcılarını ya da 3 boyutlu baskı ürünlerini oluşturmak isteyen insanlar için açık kaynaklı “Kendi Başına Yap” kitleri üretti. O zamandan beri 100.000’den fazla kit satışı gerçekleştirdi.
Günümüze gelirsek eğer 3 boyutlu yazıcıların o kahve fincanı üretmekten çok daha farklı işlevlere büründüğünü görebiliyoruz.
Araba, uçak parçaları, tekstil, gıda… Aklınıza gelebilecek hemen her şey bu 3 boyutlu yazıcılarla üretebiliyoruz.
En önemli gelişmelerden biri 2019 yılında Tel Aviv Üniversitesi'nde insan dokuları kullanılarak, mikron seviyesinde çalışabilen geliştirilmiş 3 boyutlu yazıcıda, yaklaşık tavşan kalbi boyutunda bir yapay kalp elde ettiler.
Şuan dünya da kayıtlı olarak organ bağışı bekleyen bir milyon civarında hasta var. Türkiye de ise bu sayı 2019 yılında 26 bin 524. Ne yazık ki organ bağışı konusunda çokta bilinçli değiliz. Her zaman ki gibi konu kendimiz olunca çok rahat davranabiliyoruz.
Belki de gelişen teknoloji bu hastalara fayda sağlayacak en önemlisi ise bu sistemlerin çoğu geliştirilebilir ve inovasyona son derce açık olması. Tamamen hayal gücüne kalmış bir durum tabi teknik becerinin yanında. Açık kaynak olması bu teknolojinin büyük kapital şirketlerin kontrolünün dışında olmasıda en büyük avantajlarından.
Ya milyonlarca hastaya umut olacak bu projelere ihtiyacımız kalmasaydı…
Türkiye Organ Nakli Vakfı Başkanı Eyüp Kahveci “Sağlık Bakanlığının son verilerine göre ocak ayından ekim sonuna kadar toplamda bin 921 beyin ölümü tespiti yapıldı. Bunlardan ancak 521’inin yakınları tarafından organ bağışına izin verildi.”
Bir aralar lüks arabasını mezara gömen Brezilyalı bir milyoner vardı. Herkesin saçma sapan bir olay gibi lanse ettiği bu durumu; “Birçok insan benim bu arabamdan çok değerli bir şeyi sürekli toprağa gömüyor. Kalpler, karaciğerler, akciğerler, gözler ve böbrekler toprağa gömülüyor. Bu aptalca. Dışarıda organ nakli bekleyen o kadar çok insan varken bu sağlıklı organları gömüyoruz.” diyerek cevap vermişti.
Belki bir gün yapay organlara ulaşılabilirlik kolaylaşacak ama o güne dek birilerine umut olabileceğimiz gerçeğini hiç unutmasak mı?
Ali ÖZTÜRK