Türk Dil Kurumu'nun güncel Türkçe sözlüğünde 111 bin 27 kelime bulunuyor. Bunun 14 bin 1981'i yabancı kökenli. Evet! İnanılmaz rakamlar değil mi?


Türk Dil Kurumu'nun güncel Türkçe sözlüğünde 111 bin 27 kelime bulunuyor. Bunun 14 bin 1981'i yabancı kökenli.
Evet! İnanılmaz rakamlar değil mi?
Öztürkçe artık bir hayalden öte olabilir. Bazı durumları aşmamız mümkün değil gibi gözüküyor. Ama en azından elimizdekini korumak adına maalesef o kadarda ihtiyatlı davranamıyoruz.
Dilimize yerleşmiş yüzlerce kelimenin ilk üçünü Arapça, Fransızca ve Farsça dolduruyor. Bir kelime toplumun her kesiminde benimsenmiş ve kullanılmaya devam ediyorsa onu söküp atmak zaten haksızlık ve olanaksızdır.
Kendimden yola çıkarak vardığım sonuç dilimizi çokta iyi kullanamıyoruz. Gerek verilen eğitim gerekse yabancı kelimelerin dillere çok çabuk yerleşmesi.
Türkçeyi çok güzel kullanan insanların varlığında bu konuda söz söyleme hakkım ne kadar var bilmiyorum. Ama en azından popüler kültürün getirmiş olduklarından bahsedebilirim.
İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte, dilimize giren yabancı kelime sayısından daha çok dil ile birlikte tamamen yabancı bir kültürün dayatması ile karşı karşıya olduğumuz inkâr edilemez. Dünya üzerindeki sayılı, kültür zenginliğine sahibiz aslında.
Türkleri oluşturacak insan topluluklarının MÖ 6000’lerde koyun yetiştiriciliğine başladığı düşünülmektedir. Bu tarih atlı göçebe Türk kültürünün başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu değişiklikler ile ilk Türk kültürü olan Anav kültürü ortaya çıktığı kabul görmüştür.
Türklerin atalarının MÖ 2500 ile MÖ 1700 yılları arasındaki Afanasiyevo kültürü ile başlayan ve MÖ 1700 ile MÖ 1200 yılları arasındaki Andronovo Kültürü ile devam ettiğini savunulur. Türklerin yani bizlerin savaşçı ve göçebe kültüre sahip olduğu, MÖ 1700 yılları sonrasında kitleler halinde Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasındaki bölgeye yayıldığı bilinmektedir. Bilinen ilk Türk devleti İskitler’lerden süre gelen bir kültürle harmanlanmış bir millet.
Binlerce yıldır sürekli gelişmekte… Dilimizin sürekli değişmesi ile artık aynı soydan geldiğimiz insanlarla bile anlaşmakta zorluk çekerken popüler kültürün dayatmış olduğu başka dillerin bize nüfuz etmesi daha da korkunçtur.
Kendi kültürümüzden uzaklaşarak, tüketim toplumunun istekleri doğrultusunda değişen bir kültür ile karşı karşıyayız. Yabancı bir çok yapım, sinema, şarkı veya kitap her ne kadar Türkçe çevirisi yapılsa da kültürümüze adapte etmeden özgün hali ile alıyoruz.
Farklı dillerin kültürleriyle tanışmak her ne kadar güzel olsa da, özellikle kanaat liderlerinin bir özentiyle edindikleri kültürü bizlere altın tepside sunar gibi önümüze koymaları da ayrı bir dava aslında.
“Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin!” demişti Oktay Sinanoğlu. Tüm yaşananları özetlercesine…
Dilimizi korumak adına neler yapılacağı uzmanlara kalmış bir problem ama bireysel olarak yapılacak eylemlerin başında dilimizi, kültürümüzü sevmek, benimsemek herkesin bir görevi olmalı.