Zaman… Ne büyük bir kavramdır o. Bir türlü yetmeyen, içini hiçbir zaman dolduramadığımız yegâne güç. Bazen çok hızlı geçerken, bazen iki rakam arısını bize zindan ediyor.


Zaman… Ne büyük bir kavramdır o. Bir türlü yetmeyen, içini hiçbir zaman dolduramadığımız yegâne güç. Bazen çok hızlı geçerken, bazen iki rakam arısını bize zindan ediyor.
Binlerce yıldır zaman kavramını anlamaya çalıştık. Ona çeşitli atıflarda bulunduk bir yere kondurmaya çalıştık. Mitolojiden tutunda şairlere, bilim insanlarından filozoflara toplumda neredeyse her kesimde yer buldu kendine bu kavram.
Antik Yunan felsefesinden önce, zamanın işleyişine getirilen mitolojik bir açıklama mevcuttu örneğin. Kronos, oğlu Zeus tarafından öldürülmeden önce zamanın tanrısı konumundaki bir titandı. Zamana dair bütün işleyişler, yılların, mevsimlerin, çağların değişimi ondan soruluyordu.
Aristo’ya göre zaman çizgisel olamaz. Başlangıcı ya da sonu bulunamazdı evet binlerce yıl önce bunu kendine zordu zaman neydi, nasıldı…
Hristiyan felsefeci St. Augustine’in düşüncesine göre zaman sonsuz olamazdı. Çünkü zamanı Tanrı yaratmıştı. Ve bu denli sonsuz bir şeyi yaratmak imkânsızdı. Zaman yalnızca aklımızda yer alan bir kavram, bir kanaattir. Bütün mesele onu nasıl algılayıp yorumladığımızla ilintilidir.
Biraz zamanda atlama yaparsak da 20. Yüzyılın en büyük dâhilerinden Albert Einstein İzafiyet Teorisi’ni ortaya attı. Bu teoriye göre uzay ve zaman bir algıdır. Mutlak zaman yoktur; uzay ve zamanı algılamamız, bulunduğumuz yere ve hareketlerimize bağlıdır. Bir cismin hızına ve konumuna göre, zaman hızlı veya yavaş geçer.
Bazen de zamanda yolculuğu ele aldık kitaplarımızda filmlerimizde. Einstein için bu bilimsel bir problem iken biz bilim kurgu kitapları arasında kaybolduk çoğu kez.
Isaac Asimov “Sonsuzluğun Sonu” kitabında bizi zamanın o müthiş işleyişinin arka bahçesinde gezintiye çıkarırken anlaşılması çokta güç değil gibiydi.
Aslında zamanı yavaşlatsak, dondurabilsek bir anlığına… Böyle bir gücünüz olduğunu hayal edin, her şey ne kadar kolay olurdu, işlerimizi halletmek için sınırsız vaktimiz.
Bilim kurgu kitaplarında defalarca konu edilen bu konuya aslında yanlış taraftan baktık hep bir güne artık binlerce yıl sığdırabiliyoruz. Belki insan algısının dışarısında ama yine de bunu başarabildik.
Şu salgın günlerinde milyonlar evlere kapanmış, evler artık birer iş yeri, balkonlarımız bir toplantı odasına dönüşürken, her bilgisayar bir eğitim kurumu oldu.
Bir çevrimiçi video konferans sistemi olan Microsoft Teams, tam bu günlerde kullanımı 3 katına çıkarak günde 2,7 milyar dakika yani günde yaklaşık 5 bin sene. Kulağa çok ilginç mi, korkutucu mu geldiğini size bırakıyorum.