‘Kadın’ kelimesi ve bu kelime ile bağlantılı her durum, olgu son 10 senedir çok fazla konuşulmaya başlandı.


‘Kadın’ kelimesi ve bu kelime ile bağlantılı her durum, olgu son 10 senedir çok fazla konuşulmaya başlandı. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada kadının toplumdaki yerinin önemi araştırılıyor ve bu konuda farkındalık çalışmaları yapılıyor. Birçok reklam firması artık cinsiyet ayrımcı politikalarını eşitliğe çevirecek kararlar alıyor.
Aslında ‘kadın’ dediğimiz zaman ve bu konuda çalışmalar yapılması dendiği zaman istemsizce şunu kabul etmiş oluyoruz; kadının toplumlar hatta dünya üzerindeki yeri hiçbir zaman hak ettiği noktada olmadığı için şuanda bunu medya aracılığı ile insanlara duyurmaya çalışıyoruz. Bunun için zamanlarımızı ayırıyor ve sadece kadının toplum içindeki önemi ve hakları için çalışmalar yürütüyoruz. 21.yüzyıla kalmadan bu işin sonlanmış olması gerektiğini düşünen birçok yazarın var olduğunu düşünüyorum. Galiba bizleri görselerdi, çabaladığımız şey hakkında ‘nasıl yani siz hala cinsiyet eşitliğini mi konuşuyorsunuz, üstelik konuşulacak ve sorgulanacak koca bir evren önünüzde dururken’ diye yorum yapacaklarını tahmin ediyorum.
Ne yazık ki kitle toplumu biraz ağırdan öğreniyor veyahut ağırdan öğretiliyor.
Yazar ve kadın dediğimizde istatistiklere baktığımızda erkeklere oranla kadın yazarların ne kadar az olduğunun farkına varabiliyoruz. Bu kadınların fikirlerinin veya yeteneklerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Bu kadınların ‘desteklenmediği’ anlamına geliyor. Belki de dünya üzerinde kaç tane kadın yazdığı kitabı sadece kadın yazdı diye yayınevlerinden ret yediğini bilmiyoruz, bilemiyoruz. Fakat bu bize senaryo gibi gelmiyor, belki de içinizden sadece ‘kesin vardır’ diye geçirdiğinizi bile düşünüyorum.
Bu kadın yazar azınlığının içerisinde kendini ortaya koymaktan çekinmemiş kadınlarımız var ve iyi ki de kendilerine duydukları güveni sonuna kadar taşımışlar. Bunlardan biri benim çok severek okuduğum Harry Potter serisinin yazarı, J.K. Rowling. Aslında ilk zamanlarında bir kadın yazar olduğu için satılmayacağı korkusu ile ismini gizleyerek bizlere kendini J.K. Rowling olarak tanıtan yani Joanne Kathleen, yarattığı dünya ile hem çocuklara hem de genç olgunlara hitap edebildi. O genç olgunlar büyüseler bile Harry Potter’ı kendileri ile büyütmeye devam ediyorlar. Yani asla modası geçmiyor diyebiliriz tabiri caizse…
Müsait olduğunuz ilk anda J.K. Rowling’ın hayat öyküsünü okumanızı tavsiye ederim. Aşırı bir dram bulamayacaksınız fakat herkesin hayatında yaşayabileceği sorunlar arasında bu sihirli evreni yaratabilmesine hayran olacaksınız.
Ben oldum.
Kadın yazarlarımızın günden güne artması dileğiyle, bence herkesin anlatacak bir hikayesi vardır.