Çanakkale’ye 4 sene önce Ankara’dan geldim.
Çanakkale’ye 4 sene önce Ankara’dan geldim. Yeni iş arkadaşım bana demişti ki; “Hadi gel pilav dağıtıyorlar.”“Nasıl yani” diye geçirmiştim içimden. Sonrasında konuşma şöyle ilerledi;
-Neden dağıtıyorlar ki?
-E dağıtıyorlar işte vardır bir sebebi.
- Durduk yere mi dağıtıyorlar, hem nerede dağıtıyorlar?
- Hayır pilavı. Sokağın köşesindeki dükkanda dağıtıyorlarmış.
-Ne! Sokağın köşesinde mi! Pilav mı! Hem ne hayrı?
Sokağın köşesine gittiğimde koca iki kazan, içinde pilav, yanında kilolarca yoğurt…
Herkes sıraya girmiş, pilav tabağını alan kaşıklayarak gidiyor. Şaşırıp kalmıştım. Ben sade pilav sevmeyen insan, o gün Çanakkale’nin meşhur hayır pilavı ile tanışmıştım.
Ankara’da zaten görmezsiniz böyle şeyler fakat çocukluğumdan beri gittiğim Balıkesir’de en yakın gördüğüm mevlütlerdi. Dualar okunur, ardından konuya komşuya dağıtılırdı o pilav. Sokakta yapıldığını hiç görmemiştim. Ama tadına bakınca o gün, bir pilavın ne kadar güzel olabileceğini öğrendim!
Hayatımda yediğim en güzel pilavlar hep o kazanların içerisinden kondu tabağıma. Nohutlu, tavuklu, etli… Bazen yanında lokma tatlısı, kimi zaman ayranıyla… Herkes kendi bütçesine göre yapıyordu hayrını.
Kimisinin annesinin ölüm yıldönümünde dua istiyordu, kimi dükkan açılışında mutluluğuna ortak dağıtıyordu pilavı. Bazen köylüler traktörün üstünde bazen kurumsal firmaların koca kepçeleri ile…
Çanakkale’nin yöresel tadı bana göre ‘hayır pilavı’.
Daha da tanımam üstüne…
Şimdi koronavirüs çıktığından beri, sosyal mesafeden dolayı hayır pilavları dağıtılmıyor. En çok neyi özlüyorsun diye soranlara, ben o pilavları özlüyorum. Dualarım yine herkesle, pilav olsa da olmasa da. Ama yine o eski yan yana durduğumuz ve birlikte pilav kaşıkladığımız günlere geri dönsek fena olmaz mı?