İnsan nüfusundaki artış tüketiminde aynı oranda artmasını sağlıyor. İnsan sayısı arttıkça kentler büyüyor ve bu kentleri canlı tutmak, ışıklandırmak, ısıtmak için bize gerekli olan şey: enerji.
İnsan nüfusundaki artış tüketiminde aynı oranda artmasını sağlıyor. İnsan sayısı arttıkça kentler büyüyor ve bu kentleri canlı tutmak, ışıklandırmak, ısıtmak için bize gerekli olan şey: enerji.Teknoloji ilerledikçe bu enerjiyi üretmenin bin bir türlü hali bulundu. Esen rüzgârdan tutun akan suya kadar, ufacık bir parçadan yerin metrelerce altındaki sudan enerji üretebiliyoruz. Bu gelişmeler sevinilmeyecek cinsten değil. Tabi doğru yapıldığı sürece.
Nükleer santrallerin ülkemizde kurulması konusu uzun zamandır gündemde. Halkın korkusu ise herhangi bir sıkıntıda oluşturabileceği yıkım. Toplum olarak olası yıkımın farkındayız. Fakat farkında olmadığımız başka yıkımlar var. Şimdi nükleer santralleri bir kenara bırakalım. Ülkemizdeki kaynaklar çoğu yoldan bize enerji üretmenin yolunu açmış durumda. Bizim kullandığımız yolardan birisi ise jeotermal elektrik santralleri. Bu santraller yerin altındaki sıcak suyu çıkarıp gerekli bölümlerde işledikten sonra yerin altına geri vermek ve bu yolla elektrik (enerji) üretmen amacındadır. Aynı zamanda bazı koşullarda ısınmak için de kullanılabilir. Buraya kadar herhangi bir sıkıntı yok. Kaynaklar tekrar yerin altına verildiği için tükenme yok. Üstüne enerji var. Mükemmel bir sistem gibi göründü değil mi?
Evet, göründüğü kadar mükemmel bir sistem fakat doğru uygulandığında! Santrallerin yerin altından çıkardıkları sularla beraber çeşitli mineral ve gazlarda açığa çıkıyor. Eğer gerekli önlemler alınmazsa bu gazlar havaya karışıyor ve yağmurla toprağa işliyor. İkinci tehlike ise çıkarılan suyun geri verilmesinde sorunlar oluşması. Herhangi bir sızıntıda bu su direkt toprağa karışıyor ve çevre için çok zararlı. Size örnek olarak memleketim olan Aydın’dan bahsedeceğim. Yıllar önce Aydın’ın bir ilçesinde ki araziler teker teker satın alında ve bu arazilere jes kuruldu. Buraya kadar bir sorun yoktu. Çoğu çiftçi yerini gereğinden fazla ücretlere sattı ve mutluydu. Daha sonra bu tesisten çıkan zararlı gazlar, sızan sular aynı çiftçiyi canından bezdirdi. Türkiye’nin en mükemmel incirinin yetiştiği topraklarda şuan ağaçlar kuruyor! Toprak verimini kaybediyor. İnsanlar rahatsızlanıyor. Çevre yerleşkeler kokudan mustarip. Fakat ir musibet bin nasihatten iyidir demiş atalarımız. Şimdi yine Aydın’ın farklı bir ilçesinde insanlar aynı jes’e direniyor. Topraklarının başında bekliyor. Eylem yapıyor. Çünkü biliyorlar ki üç kuruşa kanıp aynı hatayı yaparlarsa geri dönmesi mümkün olmayan sonuçlara maruz kalacaklar.
Diyeceğim şudur ki biz daha yerdeki suyu doğru düzgün işleyemiyoruz. O kadar acele ediyoruz ki ne olduğunu bilmeden hemen harekete döküyoruz. Sonuçları ortada. Jeotermalde bu kadar sorunla boğuşuyorken nükleer şöyle kenarda dursun. Ayrıca Kızılcaköy halkını da bu örnek davranışından ötürü tebrik ediyorum.