Önce apartmanlarla şimdi de rezidanslarla fiziki anlamda birbirimize iyice yaklaştık.

Önce apartmanlarla şimdi de rezidanslarla fiziki anlamda birbirimize iyice yaklaştık. Eskilerin  mahalle kültürü içinde, aynı sokakta yan yana veya karşı karşıya olan evlerinden hareketle ürettiği "kapı komşu"  deyimi bence gerçek anlamını şimdi  bu büyük apartmanlarda ve rezidanslarda buldu. Zira sizin dairenizin kapısı ile komşunuzun dairesinin kapısı arasındaki mesafe neredeyse bir metreye düştü, yani o kadar yakınsınız komşunuza.
Kapılar bu kadar yakın ama yüzler, sesler ve gönüller yakın mı acaba?  Apartman ve özellikle rezidans hayatı, kendine özgü kentsel kültürü içinde komşuluğu özendirmiyor, sürdürülmesine izin vermiyor maalesef. Apartmanlarda bayramdan bayrama yapılan "iade-i bayram ziyareti" diye biraz tuhaf da olsa kentsel bir bayramlaşma kültürü yaratan komşuluk ilişkileri, rezidanslarda kendisine ne kadar yer bulabiliyor?
Eskilerin uzak mekânlara yapılan sık ziyaretler için "komşu kapısı" deyimini kullanması,  komşular arasındaki iletişimin gücünü gösterirken, bugün komşular birbirlerinin doğumundan, düğününden veya ölümünden dahi haberdar olamıyorlar. Bu duruma bakarak iki rezidans arasındaki komşuluğun güvenlikli yüksek duvarlarıyla "vizesiz girilemez ülkeler" statüsünde bir durum yarattığını söylemek abartılı mı olur?
Borçlanmanın kredi kartıyla ve taksitle yapıldığı ve kimsenin kimseden artık borç para istemediği, evde olmayan her şeyin bir telefonla ve kısa sürede kuryelerle ulaştırıldığı ve komşuya tuza, gaza veya bir tutam maydanoza gidilmediği, cenazen olsa ağıtçıların bile parayla hizmet verdiği, bedelini ödediğin sürece gazın duvardaki borudan geldiği, ocağı otomatik çakmakların yaktığı, kısacası her şeyin "ücreti mukabilinde" kolayca temin edildiği bu kültürde "komşu komşunun külüne muhtaçtır" atasözü, kim için ne anlam ifade etmektedir ve halk bilimci tarafından nasıl yorumlanabilir?
Gençlerin "mahallenin namusu" diye bir misyon üstlenip, komşu kızlarına "bacı" diye hitap ettiği, bu ilkelere uymayanların sokaktan veya mahalleden dışlandığı mahalle kültüründen sonra "rezidansın namusu" diye yazılı hukukun suç ve ceza sistemi dışında çağdaş ve kabul edilebilir bir törel alan oluştu mu acaba? Kanunların koruyamadığı veya ihtiyaç anında elinin ulaşamadığı durumlarda rezidanslardaki korunmasız insanları, sapıklardan, katillerden, hırsızlardan hangi normlar, değerler ve komşuluk ilişkileri koruyor?
Büyük apartman, rezidans ve bloklarda yaşanmış ve basına yansımış bir kaç "komşuluk" ilişkisini hatırlatmak isterim: Aidat isteyen yöneticiyi döven apartman sakini, komşu kadını asansörde bayıltıp evine götürüp tecavüz eden adam, komşudan gelen gürültüye itiraz eden adamı öldüren komşu, çok havlayan köpek yüzünden  iki komşu arasında çıkan kavga ve ölen iki kişi, yukarı kattan halı silkeleyen kadını döven komşu, bayramda şeker toplayan komşu çocuğuna tecavüz edip öldüren sapık...
Acaba bu ve benzeri örnekler çok uç ve çok aşırı mı? Sevgi, dostluk, gönül bağı gibi değerler üzerinden çağdaş kentin konutları olan apartman ve rezidanslarda komşuluk yapanlara haksızlık mı ediyoruz?
Şurası bir gerçek ki, büyük apartmanlar ve rezidanslarda yaşayanlar "kapı komşu" oluyorlar ama çoğu durumda aynı katta oturanlarla bile görüşmüyorlar ve dolayısıyla aynı katta ve bir adım kadar yakınlarındaki komşu evlerini bile "komşu kapısı" yapamıyorlar. Kentin kurgusu, iş yükü, sosyalleşme biçimi vb. nedenlerle ortaya çıkan iletişimsizlik ve ilişkisizlik onları aynı mekânları paylaşsalar da "komşu" yapmaya yetmiyor.
Karşılaştıkça selamlaşmak, bayramlaşmak, sıcak bir çorbayı hasta komşuyla paylaşmak, kapı kapı aşure dağıtmak, bir kaşık tuz, bir baş soğanı ödünç istemek, akşam oturmasına gitmek gibi iletişim biçimleri eski mahallede, eski sokakta, eski apartmanlarda ve gecekondularda kaldığına göre hangi insani veya kültürel ihtiyaçlar temelinde komşuluğun gerekliliği savunulabilir?
Büyük apartmanlarda ve rezidanslarda yaşayanlar, sadece iş ve sosyal medya arkadaşlarıyla mı toplumsallaşıyorlar?  Örneğin bütün dünyası iş yerinden ve iş arkadaşlarından oluşan birisi mobinge uğrarsa ve oradaki dünyası yıkılırsa, onun dostları kim olacak ve onu yalnızlıktan kim kurtaracak?
Soru işaretiyle bıraktığım yerlerdeki durumu alan araştırması yaparak, kaynak kişilerle konuşarak anlaşılır hâle getirmek gerekiyor. Bu konulara sadece sosyoloji veya değerler açısından bakmak yeterli değildir. Halk biliminin "grup folkloru" yaklaşımları başta olmak üzere rezidans kültürünün nasıl oluştuğu ve geliştiği konusunda ayrıntılı halk bilimsel çalışmalar yapmak gerekiyor.  Buradan çıkacak sonuçları da kenti inşa edenlerin, kurgulayanların, eğitimi yönetenlerin enine boyuna değerlendirmesi gerekiyor.