Her kültürün farklı mutfak alışkanlıkları, deneyimleri, birikimleri ve imkânları vardır. Bu alışkanlıkları tarih ve coğrafya belirler, etkileşimler ise olgunlaştırır.

Her kültürün farklı mutfak alışkanlıkları, deneyimleri, birikimleri ve imkânları vardır. Bu alışkanlıkları tarih ve coğrafya belirler, etkileşimler ise olgunlaştırır.
Gel gör ki dünyanın neresine gitseniz buzdolapları, iç ve dış tasarım olarak hemen hemen birbirinin aynıdır. Otomobillerde veya uçaklarda gördüğünüz tasarım farkları kadar bile değişiklik yoktur neredeyse.
Oysa, Çin mutfağı, Japon mutfağı, İran mutfağı, Hint mutfağı, İtalyan mutfağı, Fransız mutfağı, Meksika mutfağı ve tabii Türk mutfağı gibi kendi içinde bile büyük çeşitliliğe sahip mutfaklar vardır ve bunların yiyecek depolama, saklama, koruma yol ve yöntemleri birbirlerinden farklıdır.
Diğer mutfakları ve alışkanlıklarını bir kenarda tutarak Türk mutfağından söz açacak olursak, buzdolabını yeni kent hayatında eski "kiler" ve "tel dolap" yerine kullandığımızı görmemiz gerekir. Yani Türk mutfağı için buzdolabı, bir kaç parça buz, mikrodalga fırında ısıtılacak bir kaç parça paketlenmiş gıda veya bir kaç kahvaltılık malzeme saklama yeri değildir.
Yeni Türk mutfağı her hafta çarşı pazardan alınan yemeklik hammaddenin mamul ürüne dönüştüğü bir küçük fabrikadır. Yeni kent hayatında bu fabrika genellikle ve çalışan kadınlar özelinde hafta sonları çalışır, bir haftalık yemekler pişirilir, tencerelere konur ve buzdolabında depolanır.
Gel gör ki, buzdolabı tasarımı bir kaç parça hazır gıdanın günlük tüketimine ve saklanmasına yönelik yapıldığı için,  içi yemek dolu üç-dört tencereyi buralara sığdırmak, yemek yapmak kadar kolay değildir.  Çünkü, tencere imal edenlerle, buzdolabı imal edenler arasında bir işbirliği ve bilgi paylaşımı yoktur.
Diğer yandan yeni kentin hızlı yaşantısı, yiyeceklerin mevsiminde kurutulması ve depolanmasını da pek mümkün kılmadığından Türk mutfağında derin dondurucular da pek sevilmiştir. Mutfakta uygun yer yoksa, ona koridorda veya şurada burada bir yer mutlaka açmıştır.
Türk halkının mutfak alışkanlıkları ve ısrarlı taleplerinin netice verdiğini, buzdolabında kısmi iyileşmeler  sağlandığını ve son dönemlerde hacimlerinin biraz büyüdüğünü söyleyebiliriz.
Ancak inşaat sektörü ile işbirliği içinde yürütülmeyen büyümeye yönelik bu tasarruf, yeni sorunlara yol açmıştır. Hevesle alınan büyük buzdolabını binadan içeri sokmak, merdivenlerden çıkarmak ve mutfakta uygun yer bulmak çoğu zaman mümkün olamamaktadır.
Mutfakta yer bulunamayınca koridora, pvc ile kapatılmış balkona, önüne paravan çekilmiş banyoya konulan derin dondurucu ile  duvarları kırmadan mutfağa konabilecek buzdolabını işlev ve tararım olarak birleştiren, yeni kentte de sürdürülen Türk mutfak alışkanlıklarını araştırarak üretimlerini ona göre yapan inşaat ve makine mühendisleri, mimarlar, tencere imalatçıları yetiştirmek gerekiyor.
Halka bina, buzdolabı, derin dondurucu, tencere satanların, halkın kültürünü, ihtiyaçlarını, taleplerini öğrenerek tasarım yapmaları bu kadar zor mudur? 
Öte yandan biz halk bilimciler ne zaman fildişi kulelerimizden inecek ve uygulamalı halk biliminin çileli yollarında yürüyerek imalat, inşaat ve tasarım sektörüne ulaşacak onlara yol ve yöntem öğretecek birikime ulaşacağız?
Sanayici, imalatçı, mühendis veya mimar olsun bir işe veya daha doğrusu halk için bir üretime niyetlenenin işin kültür boyutu olduğunun öğrenmesi gerekiyor. Pek çok üretim ve tasarım, kültürden yararlanılmadığı için ya kullanılamıyor, ya kültürü yok ediyor ya da düzeltme amaçlı yeni masraflara neden oluyor.
Sözün özü Türkiye'de yeterince "kültür mühendisi" var, bir kaç tane de kültürü bilen, keşif, buluş ve tasarımda kültürden yararlanan mühendis yetiştirelim.