Köyün ve eski kentin uçsuz bucaksız yeşil alanları, çayır ve çimenlerinden sonra kendini modernitenin...

Köyün ve eski kentin uçsuz bucaksız yeşil alanları, çayır ve çimenlerinden sonra kendini modernitenin merkezi olarak kurgulayan yeni kent , başlıktaki konu özelinde ilk yazılı uyarılarından birini "çimlere basmayınız"  diyerek yaptı.
Bu parklar ve bahçeler, yerleşimlerden, binalardan kurtarılmış, bir iki  bina sığacak büyüklükte, sokak aralarında açıldı. Bu tür küçük parklar, her sokakta değilse bile bir kaç sokağın kesiştiği noktalara serpiştirildi.
Sokak aralarındaki küçük parklar ve adının başında "çocuk" bulunan bahçeler, pek çok yerde önceleri ahşap ve metal, sonraları plastikten yapılan "bir kaydırak, iki salıncak" şeklinde tasarlanmıştı. Kenarlara serpiştirilen ve çoğu reklam yapmak isteyen bir bankanın adını taşıyan bir kaç bankta ise, çocuğu parka getiren aile büyüğünün uslu uslu oturup uzaktan izlemesi öngörülmüştü.
Daha büyük parkların ise  sayıları fazla değildi. Buraların çimenlerinde de yatıp yuvarlanmak, oyunlar oynamak gibi deli coş hareketler benzer levhalarla yasaklanmıştı. Buralar da çoğu asfalt veya beton gezinti yollarında yürünecek ve nihayet banklarında uslu, hanımefendiler ve beyefendiler olarak oturulacak yerlerdi.
Kısacası yeni kentte büyüksen bankta otur, çocuksan kaydırakta kay denilen bir parklar ve bahçeler kurgusu yapılmıştı. Çocukların oynadığı oyuncakların tamamı, bireyselliği, yalnızlığı ve tek başına olmayı sorun yapmayan hatta teşvik eden türdendi. Ayrıca bu oyuncakların yanında yöresinde çoğu zaman "12 yaşından büyüklere yasaktır" yazıları bulunurdu, park bekçileri tarafından bu yasağa uymayanlar uyarılırdı. 
Parka seksek çizilmesine bekçi kızar, ip atlamanın çevreye rahatsızlık verdiği söylenir ve tabii dalya, çelik çomak tehlikelidir. Hele bu oyunları çocuklarla birlikte büyüklerin oynaması "çocuk musun", "koca adam" veya "koca kadın" gibi ayıplamalarla karşılaşırdı.
Çimlere basarak, çoluk çocuk birlikte gülüp eğlenmek ve kültürünüzde var olan oyunları oynayabilmek için kenti ve kentin park ve bahçelerini terk etmeniz gerekirdi. Yani çocuğunuzla uçurtma uçurmak, dalya, yakar top, çelik çomak, mendil kapmaca, aç kapıyı bezirganbaşı gibi geleneksel oyunları oynamak istediğinizde kentten kovulurdunuz. Bu kovulmalara çoğu zaman kırlara çıkma veya "piknik" denildi.
Bugün de kentlerimiz ne yazık ki, daha az nüfusa sahip olduğu eski dönemlerdeki alışkanlıkları sürdürüyor. Hâlâ büyük parklar ve bahçeler ya açılamıyor ya da kültürel mekân olarak tasarlanamıyor.
Son yıllarda belediyelerin bu konu özelinde çabalarının olduğunu görüyoruz ama park ve bahçeleri  kuşaktan kuşağa kültür aktarım alanları olarak hâlâ kullanamıyoruz. Pek çok belediye, bu türden yeni açılmış parklarını Pinokyo, Pamuk Prenses, Karaip Korsanı, Şirinler gibi ucuz malzeme ile yapılmış heykelcikler eliyle kitle kültürüne  teslim etmiş durumda. 
Çocuk park ve bahçeleri, rengarenk plastiklerle oyuncak bakımından çeşitlendi ama bireysellik, yalnızlık ve tek başınalık vurgusunu terk etmedi. Hâlâ çocukların ve hatta büyüklerin birlikte ve bir arada oynayacağı oyuncaklar temelinde bir park ve bahçeler düzenlemesi yapılamıyor.
Dünyada pek çok şehrin ortasında veya kıyısında köşesine büyük parklar bulunmakta ve bu parklar, teknoloji, plastik, beton, asfalt, bina vs. ile boğulmamakta, kent içinde adeta bakir bir tabiat parçası olarak korunmaktadır. Asıl önemlisi oralarda 7'den 77'ye bir arada veya her yaştan akranlar arasında oyun, eğlence ve geleneksel spor yapılmasına imkân tanınmaktadır. Kuşaktan kuşağa oyun, eğlence ve spor alanlarındaki kültürün aktarımı teşvik edilmektedir.
Yeni kenti park ve bahçeler bankta oturan dede, salıncakta 12 altı torun kurgusundan kurtarmak gerekiyor. Dedenin veya ninenin bildiği, 12 yaş altı veya üstü torunun bilmediği binlerce açık alan oyunu, eğlencesi, bilgisi ve birikimi kuşaktan kuşağa aktarılamıyor. Onları park ve bahçelerde buluşturmanın, birlikte oynamanın yollarını bulmalıyız.  Birinin kaydıraktaki, diğerinin banktaki yalnızlığına çare olacak çözümler aynı zamanda kültürün kuşaktan kuşağa aktarımını sağlayacaktır.
Bu aktarım ise depresyon ve benzeri ruhsal çöküntülere dayanıklı, sorunlar karşısında çözümler arayan muhakemeli nesiller yetiştirme hedeflerini destekleyecektir.