Üç oda bir salonlu apartman dairelerinin vazgeçilmez mobilyalarından biridir salon takımı ve evin en büyük bölmesini oluşturan salonun tek başına hâkimidir.

 
Üç oda bir salonlu apartman dairelerinin vazgeçilmez mobilyalarından biridir salon takımı ve evin en büyük bölmesini oluşturan salonun tek başına hâkimidir.
Kullanıcının zevkine ve üreticinin yaratıcılığına göre 7-8 kişinin oturabileceği bir koltuk grubu, önünde biri büyük ikisi küçük sehpa, çoğu ihtiyaca göre açılabilir özellikte olan masa ve etrafında sıkışık düzende 12 sandalye, masa üstünde örtü, örtünün üstünde bir vazo, vazonun içinde kurutuluş bir çiçek, masanın arkasında vitrin, vitrinin camlı bölümünde anı veya maddi değeri olan objeler, kapaklı kısımlarında her çeşitten mutfak malzemeleri, uygun yerlere serpiştirilmiş servis sehpaları... Kısacası yemek odası takımı ve oturma grubu olarak onlarca ahşap eşyanın oluşturduğu bir labirent...
Salon bu mobilyaları ile günlük kullanıma uygun olmadığı gibi, müsaadeli de değildir. Zira orası "misafir" için planlanmıştır ve her daim temiz tutulması gerekir. Misafiri çok olan evlere Allah Halil İbrahim bereketi versin ama, bugünkü kent hayatı içinde buraların kapıları çoğu zaman bayramlaşma, kız isteme, gün yapma gibi özel günlerde açılır. Kalan zamanlarda kilit altında değilse, gözetim altında yalnızlığıyla baş başadır. Sadece mutfağı kullanan evin hanımı  vitrinin kapaklı bölümünden veya İtalyan koltuğun altından kışlık kiler malzemelerini almak için girer oraya.
Salonun yarısını kaplayan yemek takımı da doğal olarak koltuk takımı ile aynı kaderi paylaşır. Çünkü mutfakta günlük kullanım için küçük bir masa ve dört iskemle vardır. Mimar salonun yemek odası olarak kullanılmasını önermiş olsa da  balkonların kırılıp pvc ile mutfağa katılmasıyla oluşturulan yeni mekân ailenin yemek odası işlevini görür.
 Aynı şekilde salonda oturma grubunda bayramdan bayrama oturulurken  evin üç odasından biri de oturma odası olarak adlandırılır ve aile mutfak dışındaki zamanlarını iki çekyat ve bir televizyon sığabilen bu küçük odada geçirir. 
Evin en büyük bölmesi olan salon ıssız ve ölü mekân olarak kaderine terk edilmişken, en küçük bölmesi ise çocuklara ayrılmıştır. Eğer evde iki çocuk varsa, mutlaka ranza çözümü üretilmiştir.  Ranzanın yanına küçük bir masa sığarsa o odayı kullanan çocuklar şanslılar grubundadır. Çocuk sayısı üçe veya dörde çıkmışsa o masa da atılır yerine ikinci bir ranza gelir. Küçük bir apartman dairesinde biri salonda diğeri mutfakta iki masa ve 12'si salonda dördü mutfakta 16 sandalye varken, çocukları ranzaya mahkum eden mimari tasarım ve mobilya üretimi ise ne mimarların ne halk bilimcilerin gündemindedir.
Benim merak ettiğim ve öğrenmek istediğim şudur: Bu kültürü kim oluşturdu?  Avrupa apartmanları ve daireleri mi taklit edildi? Yoksa mimarlar evi bölmelere ayırırken kullanıcılarla görüşerek mi böyle bir tarz oluşturdu?  Kullanıcıların kendilerine dayatılan bu mekânları, ve mobilyaları "kent böyledir" diyerek kabullenmesi, eleştiri getirememesi, ihtiyacına göre tasarım istememesi mi mimaride ve mobilya sektöründe böyle bir tek-tipleşme doğurdu?
Geleneksel mimarimizin mekân ve imkânlarından, Türk aile hayatının ev kullanma alışkanlıklarından yararlanmadan yapılan binalar ve üretilen mobilyalar,   modernleşmeyi böyle yorumlayan bir kaç kuşak tarafından kabullenildi. Sonrasında ise geleneği güncelleyecek, geleceğe aktaracak bilgi, birikim ve talep kültürü ortadan kalktı.
Şimdi mobilyada sadeliğe ve kullanışlılığa yönelik yeni çözümleri küresel şirketler sunuyor. Halkın ihtiyaçlarını ve taleplerini öğrenerek tasarım ve üretim yapmayanlar pazarlarını küresel şirketlere kaptırıyorlar.
Bu tür konular özelinde ne biz halk bilimciler uygulamalı halk bilimini öne çıkardık ne de halka ürün sunanlar onların kültürünü ve ihtiyaçlarını dikkate aldı.