Bu altı duruşta, duruşla birlikte ya da duruş ardından gelen bir eylem  söz konusudur. Oysa eylemin değil de, edilimin olduğu duruşlar da vardır!

Bu altı duruşta, duruşla birlikte ya da duruş ardından gelen bir eylem  söz konusudur. Oysa eylemin değil de, edilimin olduğu duruşlar da vardır! Bunlardan ikisi Evrenle birleşmek, evrende yok olma duruşudur. Bunlar doğu bilgeliğinde, mistik öğretilerde ortaya çıkıyor. “Fenâfillah”, “Nirvana” bu, birleşme, bir olma, yok olarak var olmayı dile getiren iki kavramdır. örneğin. Yüce bir güçte eriyip, onunla bütünleşme, “benliği” ortadan kaldırma duruşu, bizim kültürümüzde tasavvuf ile yaşanıyor. Edilim duruşlarından ikincisi, felsefeye özellikle kökleri Doğu Bilgeliğine dayanan bir duruştur. Bu edilim duruşuna “o oluş duruşu” denilmektedir. Bu, öyle bir duruştur ki, önün de durduğumuz varlığın “o oluşu”, “nasılsa öyle oluşu” ortaya çıkar. Örneğin bir çiçeğe öyle bir dururuz ki, çiçek duruşumuzla, çiçekliğini gerçekleştirir, “çiçekler”. Ağaca öyle bir o oluş duruşuyla dururuz ki ağaç, ağaçlaşır.  Bir kültürel olayı bu açıdan yorumladığımızda, ölçen, gözlemleyen, deney yapan kişi, anlamak istediğini etkilemiş olmaz mı? Bu açıdan, bakan, duran; baktığı, durduğu varlığı etkiler. Biz yokken orada ölçtüğümüz “o” değildir artık; biz tesbit etmeye kalktığımızda, bir yorumla, ona hangi duruş olursa olsun yaklaştığımızda o “değişir”. Bütün bunları, Teknolojinin ve Halk biliminin çağımızda insan yaşamındaki yerini sorgulamak için tartışmak gerekmektedir. İnsanın olanaklar karşısında duruşu, olanakların gerçekleşmesinde anlam oluşturur. Örneğin bir çiçeğin karşısında herhangi bir duruşumuz, o çiçeğe yönelttiğimiz ilk anlamı ortaya koyar. Duruşların kendisi yaşadığımız dünyaya verdiğimiz anlamın, anlamların ilk basamağını biçimlendirir. Yapım ve düşünüm duruşları teknolojik ve Halk Bilimsel etkinliğin temel duruşlarıdır. Bu duruşlarla ortaya çıkan ilk anlamların ardından, yaşanan, yorumlanarak kuramlar haline getirilerek düzenlenir. Bir yemeni tamircisi, yapım duruşunun ardından, araç ve gereçlerini belli bir biçim de anlamlandırır. Onları belli anlamlar bütünü içinde görür, düşünür. Araç ve gereçlerin  yapım, işletim kuramlarını bilen bir ustanın anlam çerçevesi ile eğitim almamış çırağın anlam çerçevesi farklıdır. Ama duruş ardından gelen anlamlama, anlam verme etkinliği olmadan insan yaşayamaz. Yalnızca yapım ve düşünüm duruşlarının değil, diğer temel duruşların ardından da anlamlama etkinliği gerçekleşir. Anlamlama, anlam verme etkinliği sonunda bir edimle birleşir. Örneğin araştırma içinde bulunan biri, sorununa düşünüm duruşuyla yaklaşır. Elbette bu duruşunu bütünleyen yapım, etik, etkinim... duruşları da işin içine karışabilir.  Bu duruş, onu araştırmaya bağlayan, yıllar süren öğrenme sürecinin, çilesinin sonucunda geliştirdiği duruştur. Bu duruşla. yaklaşır ve varsayımlar, kuramlar, yasalar, açıklamalar, öngörüler, öndeyiler, kısacası bir kavramlar düzeni içinde sorununa bakar. işte bu kavramlar düzeni, duruş ardı anlamlardan, anlamlamalardan oluşur. Anlamların büyük çoğunluğunu edinmiş, belki bir bölümünü kendisi oluşturmuş olabilir. Bu duruş ve anlam aşamalarıyla edime ulaşır, düşünür, bilgi üretir, etkinlikte bulunur. Anlam çerçevesi bilinç içinde oluşur. Anlamlama çabası zihinsel bir çabadır. Bu çabanın toplumsal, kuramsal, deneysel boyutları edimle ortaya çıkar. Örneğin,  Halk Bilim insanının bir arkadaşıyla bir sorunu tartışması, onun bir edimidir. Bir bildiri, bir makale, konferans, edim grubuna girer. Duruş-anlam-eylem bağı her zaman kurulamayabilir. Kuruluşunda beklenen nitelikler bulunmayabilir. Orneğin, araştırmanın gerektirdiği duruşu edinememiş, anlam çerçevesi ezbere malumatla dolu birinin edimini (örneğin konferansını) düşünelim. Ne gereken duruşu, ne anlam çerçevesini gerçekleştirebilmiş biri, kör eylemlerle kendisinden bekleneni veriyor görünebilir. Düşünüm duruşu yoktur, yapım ve etkinim duruşuyla, gerekli sınavlardan geçivermiştir. Eğitim, bu açıdan, özellikle duruş dönüşümüdür! Duruş edinme, kazanma sürecidir. Anlam çerçevesi, bu duruşla bütünleşmiş olarak ortaya çıkmalıdır. Halk Bilimsel araştırma yapan bir insan, nasıl durur sorunlarının önünde? Önceki bilgiler karşısında nasıl bir anlam çerçevesi oluşturur kendine? Anlamlamalarla nasıl geliştirir çerçevesini? Bu çerçeveye uygun eylemlerle, duruşu arasında bütünlük var mıdır? Bütün bu sorular, duruş, anlam, eylem bağını sorgulayarak, insan etkinliği olarak bilimsel araştırmanın doğasını anlamaya yönelik sorulardır.  Eylem olarak, “araştırma yapıyor” görüntüsünün ardındaki anlam çerçevesini, anlamlama etkinliğini bilmeden, o kişinin bilimsel anlamda araştırıcı olup olmadığını söylemek zordur. Sorununa bakışı, onun için gerekli donanıma sahip olup olmayışı, araştırmasından “ne anladığı”, anlam çerçevesinin düşünsel derinliği onun araştırıcılığında önemli göstergelerdir. Araştırma salt eylemlerden oluşmuyor, çünkü arkada gerçekleştirilmesi gereken bilim insanlığı duruşu (önemli ölçüde düşünüm temel duruşundan oluşmakla birlikte, yapım, inan, etik... duruşlarını da içerir...) onun niyetini, içtenliğini, bilim sevgisini gösterir. Halk Bilimi insanı kimdir? Nasıl olmalıdır? sorularının yanıtı duruşunda saklıdır. Tüccar ya da politikacı duruşuyla araştırma yapılamaz. Araştırdığınız konunun kuramsal, düşünsel, giderek etik, estetik boyutlarını fark edemeyen, bir anlam çerçevesiyle oluşturulacak Halk Bilimi insanlığı, görünümünde de eksikler ve özürler olacaktır.  Halk Kültürünün oluşmasını inceleyen araştırmacı insanın yapıp ettikleri açısından yorumlanmasında da Halk Oyuncuların yaşamdaki yerini anlamada önemli ipuçları elde edebiliriz. Bu üçlü bağa yaşam bağı denilir. Bu bağı yalnızca bireyler açısından değil, toplumlar, kurumlar açısından da ele alınır. Örneğin bir Halk Kültürü ürününü araştıran araştırmacının duruşunu, bu duruşunun içerdiği duyguları, düşünceleri, beklentileri, anlam çerçevesi, bu araştırmadan ne anladığını, bu anlayışının anlam çerçevesinin dayandığı düşünce ve kültürel temelleri göz önüne alıp, ortaya konan kültürel ürünün ne gibi eylemlerle bu hale geldiği sorusunun yanıtlarıyla birleştirerek, yaşam bağını sorgulayabilir. Örneğin, Halk kültürü alan araştırmaları yapan bir kurum nasıl bir duruşla araştırmalarını yapmaktadır?  Salt; düşünüm, yapım duruşu, amacı, niyetiyle mi yoksa etkinim, hele hele bir dogmanın yansıması olabilecek iman duruşuyla mı? Duruş, beden, duygu, düşünce, çevre bütünlüğünü gerektiriyordur. Bu açıdan, bu bütünlüğün gerektirdiği içtenlik, kendiliğindenlik duruşun içinde yansır. Kurumlar söz konusu olunca da duruşlarındaki ıçtenlik sorgulanabilir. Neyi, neden, kimin için, kime karşı, ne amaçla derlemiştir ve araştırmaktadır? Eylemlerine, eylemlerine bağlı anlam çerçevelerine (ilkelerine, insanı, dünyayı, toplumu, kültürü nasıl gördüklerine) bakarak duruşlarını belirgin kılabiliriz.