Akşamları çıktığım kahvenin müdavimleri, bir kanaat önderi olarak bazı konularda fikirlerimi merak buyurduklarından toplumu aydınlatma görevim mesai saatlerinin dışında da devam ediyor sayın okur.

Bu bilgilendirmeler sonunda, sağ olasın gel bir acı kahvemizi iç, diyen olmadığı gibi, bu topraklarda yazar olmanın her daim bir bedeli olduğunun da her akşam bir kez daha ayırdına varıyorum. Oyunun en can alıcı noktasında, papaz çıkmış mıydı, koz kaç olmuştu diye düşünürken söyle bakalım Agah Çelebi diye başlayan sorulara cevap ararken, kendimi kasanın önünde adisyon fişiyle kahvecinin sarı dişlerine bakarken buluyorum. Ama aldıkları doyurucu cevaplarla masanın etrafında bana gülerek bakmaları tüm yorgunluğuma değiyor.
 Artık yolda yürümek de gittikçe zorlaşıyor sayın okur. Geçen yine markete çay almaya giderken aniden karşıma dikilip, her başarılı erkeğin arkasında gerçekten bir kadın var mıdır hocam diye sorarak aklınca beni hazırlıksız yakalayacağını düşünen bir meczupa, o iş senin bildiğin gibi değil, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözü, ilk bakışta, erkeğe destek olan cins-i latifeyi övmek için sarfedilmiş bir lakırdı gibi dursa da, asıl anlaşılması gereken, parayı bulan veya bir makama gelince kendini bir şey zanneden yurdum erkeğinin ardında bıraktığı kadınlar kastedilmektedir, şeklindeki cevabımı alınca iki büklüm elimi öpmeye çalışırken yoldan geçenler kavga ediyoruz sanıp ayırmaya koştular.

Gazete binasının bulunduğu sokağın köşesine kırmızı şerit çekmenin de vakti geldi aslında. Yarın bir gün, Gazeteciler Cemiyeti’nin mutat bir toplantısında, bu adamın heykelini ne zaman dikeceğiz, diye sorduklarında en azından yer tahsisi için zaman kaybedilmemesi yerinde olur. Bu fikrimi açmak için kapısını çaldığım patron, yine ne yumurtlayacak diye gözümün içine bakarken düşüncemi kendisiyle paylaşınca, pencereden karşı büyük binayı gösterip durduk yere, şu binayı görüyor musun Agah diye sordu? Koskoca bina neden görmeyeyim, lafı değiştirmek için başka bahane mi bulamadı acaba?

Heykel işi de boş vermeye gelmez. Şöyle, devlet hastanesinden özel hastaneye transfer olmuş KBB uzmanı gibi kollarımı göğsümde bağlayıp hafif de yan pozisyonda, hasta kabulüne başlamıştır, edalı bir duruşun misyonuma uyacağını düşünüyorum. Daha vakit var gibi düşünsek de bu işlere biraz da beynelmilel perspektiften bakmalı, biz Cemiyetten beklerken yurt dışından PEN olur Nobel olur harekete geçerse maazallah hazırlıklı olmalı.