ümer Medeniyeti, Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve iki nehir arasında anlamı taşıyan Mezopotamya’nın güney kısmında...

Sümer Medeniyeti, Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve iki nehir arasında anlamı taşıyan Mezopotamya’nın güney kısmında, Basra Körfezine kadar inen alanda yer alır ve kabaca M.Ö.4.bin yılda kentleşmeler başlamıştır. Sümerlerce M.Ö.3000’lerde yazının icadıyla, bağımsız kent devletlerinden biri olan Uruk Kent Devleti’nin, kralları olan Gılgamış’ın ve arkadaşı Enkidu’nun hikayesini anlatan ve M.Ö.4000’lerde başladığı tahmin edilen “Gılgamış Destanı”, bilinen en eski edebi metindir. İlyada’dan ve Mahabharata’dan (Hindu dini destanı) yüzyıllarca önce yazılmıştır.
Tamamı yaklaşık üç bin dize olması gerekirken, ele geçen parçaları kırık döküktür ve 2/3’ü anlaşılacak durumdadır. Ölmek istemeyen ve ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’ın serüvenlerinden, Sümer inanışı ve yaşam kültürü hakkında bilgiler ediniliyor ve kahramanlar tanınmış oluyor. Bu destanın bugün bizi ilgilendiren kısmı, İbrani yazıcılarının Kitab-ı Mukaddes’te özgün olmayan anlatılarının, ilk yazıya geçirildiği şekliyle “Tufan” hikayesidir.
Nüfusun aşırı artması ve tanrılar tanrısının uyumasını engelleyen aşırı gürültücü insanların oldukça artması, tufan olayının asıl sebepleridir. Olayın kahramanı ise Şurrupak (tufan öncesi son hanedanın kenti, günümüzde Tell-el-Fâra) Kralı, Ubartutu’nun oğlu Utanapişti’dir. Bu Şurrupak kentine tanrılar doluşurlar ve tufanı kışkırtmak için istişare ederler. Aralarında Anu (tanrıların atası), Enlil (hava tanrısı) ve Ninurta (savaş tanrısı) vardır. Onlarla beraber yemin eden Enki (sular ve bilgelik tanrısı), insanlara yardım etmeye karar verir ve kahramanımız Utanapişti’ye durumu açıklayıp, kamıştan evini yıkmasını ve bir gemi yapmasını söyler. Hayvanların her türlüsüyle, eni boyuna eşit olacak olan gemiye binmesini öğütler ve geminin detayları ile yükleri anlatılır. Ailesini de gemiye alarak, teknisyenler ve hayvanlarla gemiye binerler.

Hava korkutucudur ve ambara girip kilitlerler. Geminin su geçirmez olmasını sağlayan kayıkçı usta PuzurAmurru’ya sarayını bağışlar Utanapişti ve Adad (fırtına tanrısı) kara bulutlarla beraber gürler. Göz gözü görmeyecek derecede bir fırtına ile yağış başlar, her yer kararır. Tufandan dehşete düşen tanrılar, tapınaklarını terk ederek, kaçıp göğün en tepesine tırmanırlar ve bir tanrıça pişmanlık duyar, diğer tanrılarda insanları yok etme kararına üzülürler. Altı gün ve yedi gece yeryüzünü boralar, şiddetli yağmurlar, kasırgalar ve tufan kasıp kavurur. Yedinci gün ağarınca tufan diner. Bütün insanlar balçığa gömülmüş vaziyettedirler.

Yüz metre ileride bir kara parçası Nissir Dağı (Kerkük doğusundaki Pir Omer Gudrun Dağı veya Cudi Dağı) görünür ve dağ gemiyi yolundan alıkoyar. Güvercin salınır uçar ve geri döner, kara bulamaz. Sonra kırlangıç da salınır ve geri döner fakat karga salındığında geri dönmez ve öter. Bunun üzerine tanrılara bir ziyafet hazırlar ve ikramlarda bulunur. Tufana karar veren hava tanrısı Enlil gelir ve gemiyi görüp hayatta kalanlar olduğunu anlayınca çok sinirlenir. İnsanlığı kurtaran bilgelik ve su tanrısı Enki (Ea) şöyle der: “Nasıl olurda, düşünmeden karar verdin tufana? Suçlu kimse onu cezalandır sadece. Günahının cezasını günahkâr çeksin. Ya da öldüreceğine bağışla onları, yok etme, acı onlara!...” Bunun üzerine Enlil, Utanapişti ile karısını kutsar ve onlara ölümsüzlüğü bahşeder.