Ne güzel demişti, Bedri Rahmi Eyüboğlu

Ne güzel demişti, Bedri Rahmi Eyüboğlu
“En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.”
Bu şiiri nereye koysak öyle sırıtmaz ki,
Öyle bizden ki, kaybolamayan hüzünlü bir uzvumuzdan farksız.

Karantina günlerinde üzerine sık sık düşündüğüm şeyler oluyor, eminim hepimiz aynı trenin yolcusuyuz. Daha önceki köşemde tartışmaya açtığım o husus burada devreye girdi. Şaşırtıcı olmayacak bir şekilde bireyselleşmeye başladık. Kimimiz ders çalışıyor, kimimiz işine devam ediyor kimimiz eline yıllardır pilates topu almamış olsa da spor yapmaya başladı. Bir şekilde kendimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İnsan böyledir, hemen adapte olur.

Ancak şikâyet etmeyi bırakamıyoruz. Gerçekliğimiz şu anımız ibaret olsa bile, yeni gerçeklikler arıyoruz. “İnsanları, ortak bir memnuniyetsizlikten daha güçlü şekilde bir arada tutan bir şey yoktur.” diyor Traver Blake bir kitabında, şikâyet ettiklerimizin bile önemi kalmayabilir. Evet, şikâyet ediyoruz; Evde olduğumuz için, sağlığımıza önem verdiğimiz için, ‘neden bu hastalık benim yaşadığım döneme denk geldi’ yahut ‘neden x olayı benim başıma geldi’ diyoruz. Şikâyet etmeyi inanın bırakamayacağız. Dünyadaki tüm ideoloji, bilim, felsefe şikâyet etmekten gelişmedi mi zaten? Memnuniyetsizliğin de olumlu yanları var. Bardağın dolu tarafını görmekten geçiyoruz tüm bu müessese.

Baştaki şiire geri döndüğümüzde ise, topraklarımızın sadece memnuniyetsiz olmaktan öteye gidemediğini, üzerine bir taş dahi koyamadığını görüyorum. Elimizde zamandan bol ve harcanabilir başka bir özne yok.