Annesi tarafından dünyaya getirilmek üzere 1911 yılında, İstanbul’dan döneminde Osmanlı topraklarının Filistin bölgesindeki...
Annesi tarafından dünyaya getirilmek üzere 1911 yılında, İstanbul’dan döneminde Osmanlı topraklarının Filistin bölgesindeki Hayfa’nın (günümüzde İsrail’de) Tulkarem kasabasının bir kıyı yerleşimine, toprak sahibi dedesinin yanına göçülmüş ve 30 Mart 1911’de doğmuştur. Dedesinin arazileri Caesareia Antik Kenti’nin harabeleri yanında yer almaktaydı ve dünyaya gelişinden sonra, bu antik kentten bulunan Fatih dönemi bir altın sikke, nazar boncuklarıyla beraber uğur getirsin diye sol omzuna takılmıştır. Kendisi bir arkeolojik yerleşmede doğuşunun ve eski bir sikke takılışının tamamen bir rastlantı olduğunu dile getirmiştir. 1913 yılında tekrar İstanbul’a dönülmüş ve babası nüfus kağıdına Tulkarem yerine başkent İstanbul’u yazdırmıştır.
Çocukluğu Akyazı’daki çiftliklerinde geçse de eğitim hayatı için 1918 yılında İstanbul’a halasının yanına gitmiş ve ilkokul ile Vefa ortaokulunun ardından Beyazıt’taki İstanbul Erkek Lisesi’nden 1931’de mezun olmuştur. Ortaokul ile lise dönemlerinde yazar ve gazeteci olmayı düşünmüş ve öğretmenlerini etkileyen yazılar yazmıştır. Lise son sınıfta, 1930 yılında Atatürk’ü Hukuk Fakültesinde yakından görmüş ve lise bittikten sonra bir meslek arayışıyla Hukuk Fakültesi’ne girmiştir. Atatürk’ün tarih tezine merak sarmıştır. Bu günlerde Avrupa sınavlarına aday gösterilmiştir. İki bilim dalı için hak verildiği için tereddüt etmeden tarih ve arkeolojiyi seçmiştir. Sınav sonucunda tek kişilik kontenjana rağmen arkeoloji bursunu kazanmıştır ve 1932’de içlerinde Sedat Alp’inde bulunduğu dokuz kişilik kafileyle ve trenle Almanya Berlin’e gönderilmiştir.
Ünlü Schulpforta Gymnasium’unda bir yıl eğitim aldıktan sonra, Berlin Üniversitesi’nde 1933’ten 1941’in sonlarına kadar sekiz yıl ünlü arkeolog Gerhard Rodenwaldt’ın yanında klasik arkeoloji öğrenimi yapmıştır. Hellen ve Roma Arkeolojisi, Eskiçağ Tarihi, Klasik Filoloji, Eski Yunanca, Bizans Sanatı, Avrupa Sanatı, İslam ve Türk Sanatı ile Felsefe Tarihi gibi dersler almıştır. Ayrıca Hititçe ve çivi yazısı öğrenmiştir. İslam ve Türk Sanatı profesörü olan Ernst Kühnel’den “Siz seminerin direğisiniz” diye iltifatlar almıştır. Hitit dili derslerine, sonralarda ünlü Hititolog profesör olan Sedat Alp ile katılmıştır. Almanya’daki Zantoch arkeolojik kazılarına katılmıştır. 1935 yılında ise Prof. Afet İnan’ın teklifi ve Atatürk’ün emriyle, Türk arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’deki kazılara katılmıştır. 1935’te soyadı kanunu çıkınca, babasının isteği üzerine Sümerce bir ad seçmek istemişlerdir ve dört isim belirlemiştir. Babası M.Ö.3.bin yıllarda yaşamış Lagaş (Sümer’de bir kent) kralı olan Akurgal ismini beğendi. A=su, kur=ülke ve gal=büyük olmak üzere “Büyük Su Ülkesi” anlamı taşıyordu.
Türkiye’ye dönünce Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne asistan atanmış ve sonrasında Berlin’de hazırladığı “Harpy Anıtı” tezi ile Prof. Remzi Oğuz Arık’ın kürsü başkanlığında, 1941 yılında doçent olmuştur. Türkiye’de yazılı bir tezle doçent olan ilk kişi olmuştur ve ders vermeye başlamıştır. Türk Tarih Kurumu üyeliği yapmıştır. Sonrasında yedek subay olarak 32 ay askerlik yapmıştır. 35 yaşında evlenmiş ve iki erkek çocuğu olmuştur.
Üniversitesinin arkeoloji bölümünün 600 olan kitap sayısını on katına çıkarmıştır ve gereksinim olduğu için fotoğrafçı, mimar ve teknik ressam tayin ettirmiştir. Kırk yılı bulan öğretim üyeliği boyunca öğrencilerine hep “siz” diye hitap etmiştir. Öğrencilerini özenle seçmiş ve donanımlı olarak eğitmiştir. Arkeoloji ve sanat tarihini tanıtmakta özen sarf etmiştir. Kılıksız ve yakışıksız öğrencilerin arkeolojiye girmemesi çabaları, 1970’ler ve 1980’lerde, büyükelçilerle, paşalarla, rektörlerle, zengin işadamlarıyla evlenmiş arkeoloji öğrencileri sonucunu doğurmuştur ve bu kişiler toplantılarda briç ve konken oynamak yerine mimari, heykeli, seramik sanatları üzerinde durmuşlardır.
Sayısız makale ve birçok dilde kitaplar yazan Ekrem Akurgal, 1957 yılında Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde ordinaryüs profesör olmayı hak etmiştir ve son ordinaryüs profesörlerden biri olmuştur. Akurgal, Türkiye'de arkeoloji bölümlerinde akademik olarak görev yapmış ve yapmakta olan birçok arkeoloğun hocası olduğu için “Hocaların hocası” olarak anılmaktadır.
Foça (Phokaia), Çandarlı (Pitane), Çeşme (Erytrai), İzmir/Bayraklı-Tepekule Höyüğü (Smyrna) antik kentlerini ortaya çıkarmıştır ve ölümüne kadar İzmir Bayraklı kazılarında çalışmıştır. Avrupa’daki yedi akademiye (Avusturya, İngiliz, İsveç, Danimarka, Fransız, Westfalische ve İtalyan akademileri) üye seçilmiştir ve dünyadaki pek çok bilim kurulunun şeref üyesi olmuştur. Almanya, İtalya, Fransa ve Belçika devlet nişanlarına sahip olmuştur. Birçok ödülü vardır ve 1981 yılında T.C. Kültür Bakanlığı büyük ödülünü almıştır. Bordeaux, Atina, Lecce ile Anadolu Üniversitelerinde fahri doktoraya layık görülmüştür.
Yurdumuzda arkeoloji biliminin kurulmasını Atatürk’e borçlu olduğumuzu anlatmıştır. Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e kadar olan her Cumhurbaşkanının arkeolojiye katkıları olduğunu, Kenan Evren döneminde Türk Tarih Kurumu’nun devletleştirilerek, arkeoloji ve tarih çalışmalarının durakladığını ve sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ise birçok alanda başarılı çalışmalarından dolayı arkeoloji ve tarih konularına ilgi göstermeye vakti kalmadığını dile getirmiştir.
Şık giyimi ve kibar üslubuyla tanınan Akurgal, 1991 yılında Meral Manyas ile evlenerek İzmir’e yerleşmiştir. Türkiye’nin plan dokusu açısından en ileri ve en “Batılı” kenti olduğunu dile getirdiği İzmir’in bulunduğu Ege bölgesinde yıllarca çalışmaları bulunmuştur. Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal 1 Kasım 2002’de, 91 yaşında İzmir’de vefat etmiştir. 30 yılını verdiği Smyrna kazı alanına gömülme isteği ise yerine getirilmemiştir.