20.yüzyılın başlarından beri Ege bölgesinde yapılan araştırmalar ve sistemli kazılar sayesinde Ege’deki yüksek uygarlığın düşünüldüğü gibi...

20.yüzyılın başlarından beri Ege bölgesinde yapılan araştırmalar ve sistemli kazılar sayesinde Ege’deki yüksek uygarlığın düşünüldüğü gibi, Yunanlı’larla başlamadığı gibi çok eski dönemlere dayandığı ve Yunanlı’ların bu uygarlığın sadece mirasçısı olduğu anlaşıldı. Avrupa’nın yüksek kültür mirasının başlangıcı olarak görülen antik Yunan medeniyetlerinin kökeni Girit’te bulunan Minos uygarlığına dayandırıldı.
Girit Adası’nda paleolitik (yontma taş) dönem bulguları yoktur fakat M.Ö.7000-6000 civarlarında başlayan neolitik veya cilalı taş dönemi kültürü bulunmaktadır. M.Ö.2.bin yılda yüksek kültür haline gelen ve başkentleri Knossos olan bu uygarlık, ismini Yunan mitolojisinde yer alan kralları Minos’tan alır. 1900’lerde Knossos’ta kazıları yapan ve keşfeden Sir Arthur Evans, krallarına atfen Minos uygarlığı ismini kullanmıştır. Homeros M.Ö.8.yüzyılda Minos için: “Koyu şarap rengindeki denizin ortasında Girit adlı bir diyar var, sularla çevrili, sayılamayacak kadar çok insanın ve doksan kentin bulunduğu, şirin, zengin bir diyar. Kentleri arasında en büyük olanı ise Minos’un hüküm sürdüğü harika kent Knossos’tur…” diye yazmıştır.
Avrupa’da yazıyı ilk kullanan uygarlıktır. Çözülemeyen Linear A tipinde yazı tipi kullandılar ve bulunan tabletler M.Ö.1600’lere tarihlendiği için Miken (Kıta Yunanistan uygarlığı) Linear B yazı tipinden daha eski olduğu ve bütün Girit’te kullanıldığı bilinmekte olsa da ilk yazı buluntuları M.Ö.3.binden 2.bine geçiş evresinde ortaya çıkmıştır. Yazıyla beraber yerleşim merkezlerinin oluşması ve artı ürünün depolanması arasında güçlü bir ilişki vardır. Yazının kullanımıyla, el değiştiren malın mülkiyetinin kime ait olduğu gibi konular hakkında bazı semboller kullanılır. Paralel olarak büyük merkezi saraylar ortaya çıkar ve saraylara geçişte taş mühürler, ilk mülkiyet belgeleri olarak kabul görmektedir. 10 ayrı işaretten oluşan ve “Arkhanes Yazısı” olarak tanımlanan ilk örnekler, M.Ö.2000-1900’lere tarihlenir. Bunu hiyeroglif yazı tipi ve Linear A ve Linear B yazı formları takip etmiştir.
Minos uygarlığı kronolisi, saraylar öncesi dönem (M.Ö.2600-2000), eski saraylar dönemi (M.Ö.2000-1700), yeni saraylar dönemi (M.Ö.1700-1400) ve saraylar sonrası dönem (M.Ö.1400-1100) olarak tanımlanmaktadır. Arkeolojik olarak Knossos, Mallia, Zakros, Phaistos, Hagia Triada, Palaikastro ve Petras gibi kentler tespit edilmiştir. Minos’ta yeni saraylar dönemi, Hitit, Troya, Miken gibi yerlerin ve sarayların ortaya çıktığı dönemdir. Bu dönemde Minos uygarlığında Knossos, Phaistos ve Mallia sarayları inşa edilerek, en görkemli çağına girmiş oldu. Yeni saraylar gösterişli, çok katlı ve merdivenli, duvar ile taban kaplamaları ve freskler sayesinde emsallerinden daha farklıydı. Bu 3 büyük saraydan başka, zenginlerin villaları sayılan küçük ama görkemli yapılar inşa edilmiştir. Knossos sarayı, yaklaşık 20.000 m2 alanı işgal etmekte ve daireler 2-3 hatta 4 katlı olabiliyordu. Sur yapılarının olmadığı Minos kentlerinde, saraylarda bulunan freskler üzerinde savaşçılık emareleri de gözlemlenmiyor. Kültür M.Ö.1500’lere kadar devam etse de M.Ö. 1450’lerde büyük tahribatlar olmuştur. Yüksek ihtimalle Kıt’a Yunanistan’dan gelen Mikenler ele geçirerek tahrip ediyor ve ada da Minos özelliğini kaybediyor. Sadece Knossos onarılarak 80 yıl daha kullanılsa da M.Ö.1380’lerde tümüyle yıkılıyor. “Wanax” beylikleri olarak adlandırılan savaşçı mezar tipleri ortaya çıkıyor ve bunlar Miken devlet kültürüne benzemektedir. Limanların önemi fazlalaşırken, Miken megaron yapısı ve agoraları ortaya çıkıyor.
Girit’in etnik kökeni hakkında bir fikir edinmek mümkün değildir fakat Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel, rastlanan coğrafya ve tanrı adları ya da Girit mitoslarıyla ilgili kişi adlarının, Batı Anadolu ile beraber gitmekte olduğunu ve Minos uygarlığının Kar’larla yakın akraba Anadolu kavimleri tarafından meydana getirildiğini dile getirmektedir.
Filolojik incelemelerden başka Minos dininin araştırılması da konuyu Anadolu’ya götürmektedir. Girit’te de Anadolu gibi, uzun bir barış döneminin ortaya attığı, tanrıçalar önemli bir yer teşkil etmektedir. Daha eski neolitik dönemlerden beri, Anadolu ve Ege’de olduğu gibi Girit’te de bazılarında üreme organları belirtilmiş ilkel kadın heykelcikleri her şeye hayat veren ve her şeyi tekrar kucağına alan büyük bir tabiat tanrıçasına tapılmış olduğu düşüncelerini oluşturmaktadır. Minos dini cinsellik ayrımına dayalıdır ve erkekler tanrıçalarla, kadınlar tanrılarca korunur. Bu durum daha sonraları Yunan inanışında ayrılır. Tanrılar güçlü ve genç betimlenirler ve doğaya hükmeden, av ile hayvanların efendisi olarak ortaya çıkarlar. Cinsel rolleri yok gibidir ve tam çıplak betimlenmezler. Kültsel törenlerde tanrı/tanrıçalara adanmış kurban sahneleri görülür.
Devrim Demir
07.02.2021