Aslında geçen güne kadar gür saçlarımdan yana hiçbir korku yaşamadan aynalara sırıtan biriyken, gittiğim yeni halı sahada, attığım muazzam golden insanlar mahrum kalmasın diye sosyal medyadan paylaşma derdine düşmeseydim başıma bunlar gelmeyecekti ya da başıma gelenlerden benim hala haberim olmayacaktı. Tam tepeye yerleştirilmiş kameranın kayıtlarında, sahada slalomlar yapan kendime baktıkça kafamın dışının da içi gibi parlamaya başladığını görmeyeyim mi?  Ünlü şairden mülhem, Allah’ım benim bu saçlar, neden düşman görünürsünüz dost bildiğim kameralar diye bir nazire yazmamak için kendimi zor tutarken neden sonra kendimi toparlayıp artık bu saç mevzunun gündemimi meşgul etmesine daha fazla izin veremezdim. Önemli olan insanın kendisini bilmesi ve güçlü olduğu yönlerle güçsüz taraflarını kapatması, tabi bunu deyince hemen aklıma gelen ilk isim kim oldu sayın okur; Esat Kıratlıoğlu. Saç konusundan uzaklaşmaya çalışırken beyefendinin sırma saçlarına takılı kaldım bu sefer de. Kendisinin yıllarca özene bezene çizdiği imajını bir yüzme yarışında yerle yeksan edişini halk televizyonlardan kah kahkaha kah acıma dolu bakışlarla izliyordu. O yüzden Erol Evgin’i de örnek alınacak şahıslara ilave ediyoruz ki kendisi yıllarca olmayan saçlarını kimselere göstermedi. Yoksa maazallah, Yozgat Blues filmindeki Yavuz’un Neşe’ye yakalandığı gibi bir görüntü, Kıratlıoğlu travmasını zor atlatan biz fanilerin kaldırabileceği bir şey değildi zannımca.
Patronun odasına yıllardır girip önüne çay koyarken hiç dikkatimi çekmemişti ama bu yaşta gür saçlar da insanın moralini bozmuyor değil. Saç döken damla var mıdır acaba, bir araştırmak lazım.