Tüm gazete öğle yemeğini yemiş, benim dergah sayılan çay ocağımda toplanmış, demli çaylarını da yudumlarken feyz almaya hazır bir güruh halinde hoş sohbete başlamışlardı ki...

Tüm gazete öğle yemeğini yemiş, benim dergah sayılan çay ocağımda toplanmış, demli çaylarını da yudumlarken feyz almaya hazır bir güruh halinde hoş sohbete başlamışlardı ki radyoda Cahit Berkay’ın sesi duyuldu. Hemen aklınıza ‘’bişey yapmalı’’ gelmesin hiç zamanı değil sevgili okur.
‘’demli çayı bardakta karıştırıp bir başına yudumlamak doyasıya ama çaya kaç şeker alırsın? diye soran bir ses olmalı’’. Bunu duyan gençler birbirlerine işmar ederken en toyu lafa beni de sokup puan kazanmak için ‘ Agah abi adam ne güzel söylemiş öyle değil mi yalnızlık Allah’a mahsus’’ diyerek pası bana atarken topu taça atacağım hiç aklına gelmedi. ‘Oğlum koskoca Cahit Usta’yı iki cümlede çözebilir misiniz, bilakis senin dediğinin tam tersini söylüyor o şarkıda’’ diyerek tüm dikkatleri üzerime topladım. Bütün gözler bana çevrilmiş ağzımdan çıkacak kelimelere kilitlenmişlerdi ki,’’ben bile hepinizin kaç şekerli veya şekersiz içtiğinizi bilmiyor muyum, adamın karısı, sevgilisi olsa bilmez mi çayına kaç şeker atacağını, sormadan atar. Eğer bilmiyorsa ilk sabah kahvaltısıdır o ve Cahit abi şarkıda kısa süren ilişkilerin(oda-kahvaltı tarzında!) hikmetinden bahsediyor.
Soruyu soran da genç hanımlar da çaylarını bitirmeden kalktılar. Sanki ben yazdım, metin analizi konusunda uzman olmam, yaşadığım olaylara farklı gözle bakabilmem benim suçum mu? Neyse yine de hanıma okutmayalım şimdilik yazıyı.
Patrona çayını götürdüğümde ‘’Alyazmalım da güzel film ama’’ dedim. ‘’Çayına kaç şeker atacağını bırak kalbinin en derin yerlerini ezberleyen Asya yerine o sarışına gitmeyecekti İstanbullu’’ diye devam ettim. ‘’Agah senin tazminatın kaç para acaba’’ diye sordu. Patron ‘’sevgi emek ister’’ diyerek aceleyle çıktım.