Osmanlıların "Altın Adalar" dedikleri, denizi, güneşi, deniz mahsulü ağırlıklı lezzetleri yanında, jeolojik eserleri, yanardağları, termal kaynakları, fosilleri, jeolojik fayları, mağaraları, şelaleleri, nadir kuşların yaşadığı alanları, ortaçağ kaleleri, Bizans manastırları, yürüyüş parkurları ile de meşhur, fosil ormanı olan Ege adaları, tarihi camileri, gotik tarzında görkemli çan kuleli  kiliseleri, hala antik, Bzans, Cenova ve Osmanlı izlerini taşımaktadır.
 
Adaları tanıtan lezzetlere gelince, ürünlerden birisi birçok ailenin kendi adıyla ürettiği uzo’dur. Uzo, kesinlikle etle birlikte servis edilmez, ona mezeler eşlik eder. Domates, soğan, salatalık, yeşil zeytin, biberlerin taze doğrandığı, üzerinde bir dilim feta (beyaz peynir) ile sunulan salata, kızarmış karidesler, panelenmiş yöreye özgü peynir, cips şeklinde kızartılmış kabaklar, bol soğanlı fava, taze bakla, güveç sübye, cacık, kızartma veya içi pirinçle ve peynirle doldurulmuş kabak çiçekleri, ahtapot, kalamar, ızgara Kalloni sardalyesi, deniz tarakları, marine edilmiş hamsi, tekir, palamut, barbunya, ançüez…Tabii her şey zeytinyağında kızarıyor, yine zeytinyağında ızgara yapılıyor, zeytinyağında pişiriliyor. Adalarda bulunan zeytin ağacı, turistlerin rağbet ettikleri zeytinyağı, meyvemsi tatta ve hafiftir.
 
Peynirler keçi ve koyun sütünden üretiliyor. En ünlüsü yağlı peynir. Yağda muhafaza edilen bu peynir, piyasada üzerine parafin sürülmüş şekilde satılıyor. Sonrasında dilimlenip una bulanıp kızartılarak yeniliyor. Ayrıca kaşar graviyer peynirleri, Eresos kaşarı, genelde yumuşak olan feta, mitzithra ve anthotiro (lor peyniri türü) üretilen diğer peynir türleri. Adalardaki birçok kadın kooperatifi reçeller, bal, susamlı tatlılar, bademli tatlılar ve makarnalar üretiyor, Geleneksel kremalı tarçınlı böreği de unutmamak gerekiyor. Adaların dükkânlarında her çeşit yerel malı (Zeytinyağı, zeytin, uzo, şarap, tuzlu balık, sabun, peynir, elişi, seramik hediyelik eşyalar) bulabilmek mümkündür.
Bir deniz  İki Yaka gösterileri;   Ayvalık ile komşu Adalar halklarının geleneksel dans ve müzik alanındaki benzerlikleri, birlikte yaşamanın oluşturduğu ilişkilere dayanıyor. Hareketleri, melodileri, çalgıları, tavırsal özellikleri ile dans ve müziklere yüklenen duygular, anlatımlar her iki toplumun kültürel kimliklerinin yansıması. 1923 yılı sonrası yaşanan mübadele ile Ege'nin iki yakasına bölünen kültürlerde Zeybek, Hora, Zeybekikos, Abdalikos, Karşılama, Sirto türleri öne çıkıyor. Bu geleneksel dans ve müziklerde geçmişin acıları, sevdaları, umutları belirgin biçimde hissediliyor ve algılanıyor. .(Ahmet Şenol; Bir deniz,iki yaka kolkola ayvalık festivali-2017,yayınlanmamış makale)
Ayvalık’ta ünlü, turistik bir cazibe merkezi olan ve  halk kültürümüzde icat edilmiş geleneği olarak “Şeytan sofrası” bulunmaktadır. Şeytan Sofrası, Ayvalık İlçe merkezine on km uzaklıkta Sarımsaklı yarımadasının en yüksek tepesi üzerindedir. Bu tepe, zirvesinin düzlük olması ve çanağı andırması nedeniyle mahalli adı 1968 yılına kadar adı “Çanak tepe”dir. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Güneş tutulmasını takip edeceği yer olarak 1965 yılında bu tepeyi seçmesi üzerine, yörede çobanlardan başka kimsenin dikkatini çekmeyen bu tepeyle yörede yaşayan başkaları da ilgilenmeye başlar.
 
 “Çanak tepe”nin fevkalade güzel manzarası ve grup vakti güzelliğinden zamanın Ayvalık Kaymakamına bahseden Muvaffak bey’dir. Onun çabalarıyla Özel idare marifetiyle buraya gazino inşa edilir. Issız bir dağ başında  olmasından dolayı, burası “Şeytan Sofrası” olarak adlandırılır. Daha da ilginç ve orijinal olabilmesi  için tepenin dört bir yanını çeviren uçurumlar üzerinde bulunan bir kaya oyuğunu su ile doldurulur ve üzeri bir kafesle çevirilerek “şeytanın ayak izi” olarak adlandırılır. Burası aynı zamanda “dilek kuyusu” olarak adlandırılır. O güne kadar şeytanlardan gayrının el değmemişliği vurgulayan, adı ve Halk Kültürümüzde son derece yaygın olan, taş kesilme motifiyle irtibatlanan ve söz konusu el değmemişliliğin somut simgesi haline gelen, “şeytanın ayak izi” ve kısa bir sürede bununla ilgili olarak uydurulmağa başlayan efsaneler sayesinde, her geçen gün daha çok turist tarafından ziyaret edilir.
 
“Şeytanın ayak izi” birkaç işlevi yerine getirdiği görülür. Bunlardan birincisi dikkat çekici bir  ismi  bütünleyen ve onun kılabildiği kadar “gerçekçi” yapan ve somutlaştıran işlevidir. Ancak bu bağlamda “Şeytan”ın Türk halk kültüründe taşıdığı “olumsuz” değeri nedeniyle, karşı işlevlere de sahiptir.
Gelenek gibi bütün sosyal normları içine alan veya kapsayan şemsiye bir terim olarak kabul ederek,  her geçen gün daha da yoğun turistik bir ilgiye maruz kalan yurdumuzda, halı ve kilimlerde işlenen nakış ve motiflerden renklere, tek tip veya standart hale gelen yöresel yapma bebeklere ve Şeytan Sofrası örneğinde gördüğümüz taş kesilme motifi ve efsanelere, birbiri ardınca “otantik” olarak üretilen, her şehrimize has halk oyunları ve kostümlerine, aynı şekilde türkülerine, yiyecek ve içeceklerine, derleme kastıyla yaklaşırken, yukarıda özetlediğimiz “..şeytan sofrası..” örneğini, Halk Kültürü araştırmacılarınca dikkate alınması gerekmektedir. “-Girgin kardeşler, Muvaffak; 1998. Yaşı 65, işi işletmeci, lise mezunu olan kaynak kişiyle 2.5.1998 Tarihin de “Ö.Çobanoğlu” tarafından telefonla yapılan görüşme notları..”