Anadolu insanının en eski yoldaşlarından birisi olan Halk Oyunlarımız;
geleneksel kültürlerimizi yansıtan ve tarihimizden bugüne gelen ritmik anlayışlarını, Özüyle barışık, unutulan değerlerimizi, dinletilerimizi,  oyunlarımızı  anlatmaya, hatırlatmaya, renklerin buluşmasını,  adımlarla, müzikleriyle, rengarenk giysileriyle, ülkemiz ovalarının dinginliğini, zenginliğini anlatmaktadır.
 “..Tunç silahları parçalayan demir kılıçlar, Troia surları dışında hendekle durdurulmaya çalışılan savaş arabaları, Tunç çağı’nın sonunu getiriyordu. Fırat havzasından Hattuşa’ya oradan Millawanda (Miletos), Apasas (Efesos), Taruisa (Troia) gibi kıyı kentlerine ulaşan ticaret ve siyaset yolları boyunca, yüzyıllar süresince gelişen bağlar çözülüyordu. “Deniz Halkları” adı verilen büyük göçler, istilalar ve belki de ayaklanmalar, imparatorlukları, krallıkları ve kentleri yıkıyordu.
Anadolu’da kentleşme, uzun tarihi boyunca bir çok kez yaşayacağı ve her seferinde küllerinden yeniden yükseleceği, yıkım ve dağılma dönemlerinden ilkinin karanlık alevlerinde kayboluyordu..”
Tarihin çeşitli dönemlerinde medeniyetler kuran milletler bu topraklarda kültürel değerlerini harman ettiler. Anadolu medeniyetler beşiği olarak bir çok ünlüyü bağrında barındırdı. Aşklarını oyunlarını türkülerini sardı, sarmaladı. Yunus’un dediği gibi “..Aşk imiş her ne var ise bu dünya’da..” “..Ben yürürüm yane yane..”deyişlerinde “..Fuzuli, beşeri aşktan ilahi aşka götüren bir yolculukta buldu kendini..” Köroğlu “..iyiliğe yetmezse, kötülük yapma..” “..Benden selam olsun Bolu beyine..”dedi. “..Ömer Hayyam, haykırdı özgürlük mısralarını..” Kaçkar’ın doruklarından esen rüzgara karşı bir ses yankılandı kulaklarda “..çekin uşaklar çekin..” gayri orasını siz hayal edin.
Hikayenizde ve yüreğinizde, sevgi ve barış varsa “..Anadolu’nun renkleri..” sizin için doğacaktır. Bunun hamuru da Ulusal ve evrensel değerlerdir. “..SEVGİ, BARIŞ, DOSTLUK VE KARDEŞLİK..”
Kainat yaratılmamıştı, insanda yaratılmıştı. Köklerimiz çok daha ötelerdeydi. Bütün zamanların, kadim Uygarlıkların imbiklerinden süzüldü oyunlarımız. Sevdalarımız ağıtlarımız oyunlarımızda türkülerde dile geldi. Hayatlarımız oyunların ritimleri oldu.
Oyunlarla yoğurduk, gönlümüzce şekil verdik bu coğrafyaya. Unutulsa da, bir kenara bırakılsa da, üzeri küllense de yine de bizi yakan kor ateştir yüreğimizde halk oyunlarımız. Bizi biz yapan, bu toprağın eseri oyunlarımız. Huzurumuz, dinginliğimiz, sonsuzluğumuz...
 
Ve şimdi zaman bir ejder gibi ensemizde soluyor. Kaosların saltanatında cinler tef çalıyor. "Hız"ın tutsağı tepe taklak hayatlar.! O kadar hızlı gidiyoruz ki ruhlarımız geride kalıyor. Bu hızla neyi arıyoruz? Neyi arıyorsak "0"yuz. Bizim gönlümüz ve gönlümüzün aradığı "İNSAN" dır. Oyunlarımız da  insanımızın hikayesi... Bir ulu çınarın altında duru bir pınar başında oturun ve zamanı başka boyutlara taşıyan, gökteki gümüş çağlara bırakın kendinizi.
 
Çanakkale de ve Giden gelmiyor denilen Yemen de dile gelen ağıtlar, uzun bir ince yol ile Yöre kahramanlarından Hekimoğlu ile devam eder. Sıladan garip Mehmet’in selamını götürsün allı Turnalar, Fırat kıyılarında Kazancı Bediden dökülsün kavrulmuş sedalar “.Urfanın etrafı dumanlı dağlar” Bizimle gülen, bizimle ağlayan, her sırrı her hali bilen EY TATLI DİLLİ, GÜLER YÜZLÜ İNSANLAR, bu kadar hasret yeter.
 
Orta Asya-Avrupa-Afrika-Mısır ve Mezopotamya kültür yollarının kesiştiği bu coğrafyada bulduğumuz ve bize miras kalan kültürleri de kendi potasında eriterek, Anadolu kültür öğelerine damgasını vurmuş, ortak kabulleri alarak Anadolu’da kendilerine özgü kültürü oluşturmuşlardır.
Bırakın önünüze serilsin huzurlu düşüncelerimizin resmi geçitleri.