Çağdaş kentte orta sınıfın yaşadığı evler, büyük ekseriyetle üç oda, bir salondan oluşan apartman daireleridir.

Çağdaş kentte orta sınıfın yaşadığı evler, büyük ekseriyetle üç oda, bir salondan oluşan apartman daireleridir.
Bu evlerin yatak odalarında elbise dolabı veya yüklük denilen eski köy evlerinden konaklara kadar her tipten meskende bulunabilen gömme dolaplar yoktur.
Evleri labirent hâline getiren, işlevi ve kullanımı pek anlaşılmayan mobilya curcunasının bir yansıması da yatak odalarında karşımız çıkar. Küçücük yatak odasında alt alta, üst üste  konulmuş irili ufaklı bir sürü parçadan oluşan "yatak odası takımı" bulunur.
Bu takımın iki komidin, şifonyer, makyaj masası, karyola gibi ayrılmaz bir parçası da gardıroplardır ve yatak odasının diğer objeleriyle uyumlu olması doğal bir beklentidir. Daracık yatak odalarında bütün bu objelerin arasında dolaşmak ise ayrı bir dikkat gerektirmektedir.
Kendi evlerine bu eşyaları bir kez yerleştirenler şanslıdır. Asıl sorun kiracı olmaktır. Zira gardıroplar, kapıdan bacadan girebilecek kadar küçük olmadıkları için her taşınmada sökülmesi ve yeniden kurulması gerekmektedir. Daha da vahimi eski yatak odasına uygun gelen gardırop yenisine uymayabilmektedir.
Hadi onun da uydurulduğunu varsayalım, bu kez söküp taka taka yalama olan yerleri yüzünden verimli kullanılamaz, kapakları düzen tutmaz. Bunun için de ayrıca usta gerek ve tabii masraf gerek.
Kerpiç, ahşap veya taş kullanılarak yapılan eski köy evleri, şehirlerdeki küçük orta sınıf evleri veya zenginlerin oturduğu konakların hepsinde duvara gömülü, ahşap kapaklı banyolar, yüklükler ve elbise dolapları vardı.
Bu evlerden ödünçlenebilecek hususlardan biri de bu gömme dolaplardır. Bunları "gömme gardırop" hâlinde yeniden tasarlamak mümkündür.  Yatak odasının büyüklüğüne ve biçimine uygun şekilde sabit birer elbise dolabı yapmakla hem oda daha kullanışlı hâle gelecek hem de aile bütçesi  bir masraftan kurtulmuş olacak. Pencereler ve kapılar gibi gömme gardıroplar da evin demirbaşlarından biri olabilirdi.
Her taşınmada evden eve gardırop götürmemize neden olan mimarın, mühendisin veya müteahhitin gelenekten yararlanmayı bilmediği açıktır. Geçmişle bağı kopmuş olan kullanıcıların onlara bu tür sorunlarla ilgili olarak öz güvenli bir itirazda bulunamadıkları da doğrudur.
Ancak halk bilimcilerin de bir araştırma, tasarım ve inovasyon alanı olarak uygulamalı halk bilimini güçlendirerek bu tür konularda ilgililere çözüm önerileri sunamadığını veya eleştiri getiremediğini de kabul edelim.
Müspet bilimler alanında bilgi ve bilim üretenler, buluşlarını, görüşlerini hedef gruplarla, şirketlerle, sanayicilerle diyalog hâlinde geliştiriyorlar ve kullanıma sunuyorlar. Biz halk bilimcilerin de bilgiyi hoca-öğrenci arasında kalmaktan çıkaracak ve uygulanabilir kılacak diyalog ve yöntemleri geliştirmemiz gerekir.