Eğer benim gibi X Kuşağı iseniz (74) ;) çocukluğunuz ve ilk gençliğiniz sobalı evlerde ve hatta hatta nohut oda bakla sofa tabir edilen evlerde geçmiştir.

Eğer benim gibi X Kuşağı iseniz (74) ;) çocukluğunuz ve ilk gençliğiniz sobalı evlerde ve hatta hatta nohut oda bakla sofa tabir edilen evlerde geçmiştir. Küçük mahallelerin gönlü büyük, cebi boş ama yüreği sevgi dolu insanlarının arasında, sokak aralarında korkusuzca akşam saatlerine kadar doyasıya oyunlar oynayarak geçmiştir.
Uzun yaz günlerinde akşam olmak bilmezken gecesinde de yazlık sinemaların tadı bir başka olurdu ...
Kış gelip de hepimiz evlere kapanınca gece komşu gezmeleri başlayınca bu seferde ev içine uygun oyunlar oynayarak vakit geçirmek ayrı bir keyifli olurdu...
Hele birde evin sadece tek bir odasında yanan sobanın etrafında toplaşılınca, anlatılıp dinlenen masallar, hikayeler, fıkralar eşliğinde sobanın üzerinde kaynayan çaydanlığın, güğümün çıkardığı fokurdama sesi, mandalina kabuklarının kokusu, kestane kebap kokuları insanı farklı diyarlara alır götürürdü...
Dışarıda kar yağarken rüzgar eserken veya yağmur tüm şiddetiyle yağarken geceleri hele bir de elektrikler kesilirse duvara ellerimizle çeşitli şekillerle hayvan figürleri oluşturmaya çalışırdık...
Ders çalışmak ve ödev yapmak için çoğunlukla kütüphaneye giderdik, kütüphane kartımızla kütüphaneden ödünç kitap alıp o kitapları teslim etme gününe kadar heyecanla bir çabuk okuyup bitirmeye çalışırdık...
Pazar günleri herkesin evinde mutlaka banyo günüydü...
Çoluk çocuk bütün aile cümbür cemaat banyolar yapılır her taraf mis gibi beyaz sabun kokardı, tabi yıkanan çamaşırlar da sobanın borusuna takılan kurutmalık demirlere asılıp kurutulurdu, hafif sulu kalanların suları yanan sobanın üzerine damlayıp tıss tıss ses çıkarırdı...
Nasıl sulu kalmasın dı ki elle yıkanan çamaşırlar elle sıkılmaya çalışılırdı...
Evinde merdaneli çamaşır makinesi olanlar parmakla gösterilirdi çünkü o dönemlerde... Evinde televizyon olanlar tek bir kanal olmasına rağmen şanslı sayılırdı...
O televizyon yayınları sık sık kopar ekrana bir necefli maşrapa resmi koyulurdu ta ki yayın geri gelene kadar hayran hayran o maşrapa resmini seyrederdik ;)))
Ben daha çok radyo çocuğuydum, o zaman da çok severdim radyo dinlemesini halen daha çok severim, hayal kurardım içten içe bende radyo spikeri olabilir miyim diye, anlatacağım konuları çalacağım şarkı, türküleri bile hazırlardım zihnimde...
Ama hayat şartları işte bu hayalim de içimde bir ukde boğazımda bir yumru olarak kalacakmış, bilememişim  belki bilmişim de bilmezden gelip bir umut demişimdir kim bilir...
Kış mevsimine girdiğimiz şu günlerde size biraz masal tadında bir yazı okutmak istedim, sonuçta herkesin masalı farklı yazılıyor ve her zaman gökten üç elma düşmüyor.
Neyse dostlar lafı fazla uzattım yine, siz en iyisi kendinize demli bir çay alıp hatta müsaitseniz arka fonda bir Esmeray - Unutama Beni açıp dinlerseniz beni çok mutlu edersiniz...
Ben gidiyorum, tekrar görüşmek üzere inşallah, buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgiyle kalın hoş kalın
Masalınız mutlu sonla bitsin ...