Bir milletin kültür kalıpları, o milletin duygularının ve düşüncelerinin kalıplarıdır.

Bir milletin kültür kalıpları, o milletin duygularının ve düşüncelerinin kalıplarıdır. Milletin tanımlanmasında söz konusu olan dil, uzak ve yakın geçmiş, sanat vb. kavramlar arasında, insanın kendi kültür ögelerini aktarmasında, kültür özelliklerini açıklamasında en önemli yardımcısı veya en çok kullandığı araç dildir. Sözlü kültür ürünlerinin hepsi dile dayanmakta, dil ile anlatılabilmektedir. Anlatma, dil aracığıyla en iyi ifadesini bulur. Masal, efsane, hikaye, tekerleme vb. yanında mani, türkü, ninni gibi türler dil aracığıyla aktarılıp anlatılırken, müziğin ifadesi sesin farklı ölçülerde kulla nılmasıyla olmaktadır. Nasıl bir heykeltraş taşı, tahtayı, madeni işleyerek; nasıl bir ressam binbir rengi kullanarak duygularını ve düşüncelerini aktarıyorsa, insanın kendi ken- k dini anlatabilmesi, en az dil kadar fonksiyonu bulunan oyun ile olmaktadır.
Duygularını ve düşüncelerini dil ile ifade etmekte zaman zaman çaresiz kalan insan, bunları farklı duruşlar, jestler ve mimikler, kısacası hareketlerle anlatmayı yeğler. Ancak bu hareketlerin kendi içinde yaşadığı toplumun diğer kişileri tarafından kolayca anlaşılıp çözülebilmesi veya anla şılabilmesi, ortak kültür kalıplarının canlılığı ve kulla nabilmeyi sürdürmesine bağlıdır. Dil aracının yanı sıra müzi ğin rol oynaması, belirlenmiş zaman aralıklarının ve ölçülerin kullanılması, küçüklü-büyüklü birtakım figürlerin ortaya konması, yaşanan kültür çevresinde bir oyun kavramının doğmasına ve bu oyunun o kültür ögelerine sahip olan kişi lerce kolaylıkla anlaşılmasına yol açar. Diğer kültür çev relerinden gelenlerin, bu anlama yabancı kalması ve oyunun asıl özelliklerini, kökenini belirleyememesi doğal karşılanan bir sonuçtur.
İnsanların en yakın çevresinde bulduğu, do ğada karşılaştığı hayvan ların hareketlerinin taklit edilmesinden başlayan, kendisine atalarından ak tarılan hareketlerle de vam ettirilen oyun, en az insanlık kadar eskidir ve ana özellikleriyle de bütün insanlığın malıdır. İlkel dönemleri yaşayan insanın, oyunu, günümüzdeki anlam yoğunluyla uyguladığını söyleyemeyiz. 0 daha çok, inançlarının farklı bir biçimde, hareketlerle gösterilmesini amaçlamıştır. Doğanın taklit edilmesi, sevinç ve mutluluğun gösterilmesi, hastalıkların sağaltılması için bilinmeyen güçlere karşı mücadele verilmesi, ölüm ve doğal yıkımlarda keder ve sıkıntılarının açıklanması vb. sebeplerle, ilkel insan oyun kav ramını ve eylemini bulmuş; bunu kendisini kültür çevresinde ortaklaştığı diğer kişilere aktararak, kendisini ifade etmesini bilmiştir.
Oyun anlatımı içerisinde yukarıda saydığımız ögelerin dışında kalan başkaları da vardır. Sözgelimi, insanın istekleri, arzuları, ihtirasları, çaresizliği, hayranlığı, sevgisi, kıs kançlığının yanı sıra çevreyle ilişkisi, dünya görüşü, başarıları bir estetik çalışma olarak ortaya konmaktadır. Estetiğin temelinde yatan ölçü, zamanın doğru değerlendirilmesi, güzellik ve diğer ögeler, oyunu daha da anlamlı kılmakta; hele müzik ve giysi gibi yardımcı araçlarla bir arada sunulduğunda göze ve kulağa birlikte hitap ettiği için, anlamı daha fazla kuvvet kazanmaktadır.
Kişinin çevresindeki aynı kültür kalıplarına sahip insanlara oyun yoluyla birtakım mesajlar verip iletişim kurması, diğer insanlara da etki etmiştir. Onların da katılmasıyla topluca aktarılan oyunlar ortaya çıkmıştır. Bu oyunlar yöre yöre çevreye yayılmış, her topluluk veya daha sonraları her millet kendi duygu ve düşüncelerini estetik bir düzenleme ile gösterip uygulamağa başlamıştır. Topluca sergilenen oyun ların sosyal hareketliliği veya heyecanları, inançları veya dini uygulamaları, hatta gündelik hayatın farklı yönleri, ekonomik tutum ve davranışları önemli bir biçimde anlamlandırıldığı görülmektedir.
Yukarıda altını çizdiğimiz kültür çevreleri, bir oyunu sergilerken onu kimin, nerede, nasıl ve niçin ortaya çıkardığı pek önemsenmez; zaten bu nokta çoktan unutulmuştur bile... Kişilerin o toplum içindeki sınırlı ömrü, oyunu düzenleyen kişinin adının çabucak unutulmasına yol açınca ve oyun o toplumun kişileri tarafından kabul edilip anlamlandırılınca, artık isim önemli değildir. Oyun herkese mal olmuş, ona toplum sahip çıkmıştır. Böylece halkbi liminin, yani folklorun en başta istediği “anonim olma” özelliğini, artık kazanmıştır. Oyunu yaratan veya düzenleyen unutul muş ama, oyunun zamanını, özellik- lerini ve hareketlerini belirleyen gele-  nek, yaşatılmayı sürdürmüştür.
Daha önceki sayfalarda sözünü  ettiğimiz kalıp yargılardan olan gelenek, toplumsal yapı içerisinde bu kez oyun biçiminde insanların karşısına çıkmış tır. Elbette her geleneğin bir oyunla an latılması veya aktarılması söz konusu de- ğil; ama şurası bir gerçek ki, her oyunda herhangi bir geleneğin kendisini veya izlerini kolaylıkla görmemiz mümkündür.
Geçmiş yüzlerce yıl her milletin tarihinde unutulmaz hatı ralar bırakmıştır. Savaşlar, iç ve dış göç, sınırların tekrar tekrar çizilmesi yüzünden ortaya çıkan aile, boy ve aşiret bölün melen, arazi anlaşmazlıkları, üretim ve tüketim ile ilgili özel günler, bayramlar, eğlenceler, yas törenleri, mevsime bağlı takvim kutlamaları, dini inançlarla ilgili yapılanlar, avcılık vb. daha bir çok olayın insanları çok uzun süre meşgul ettikleri bilinmektedir.
Bunların bir bölümü atalardan aktarılan kültür ögeleriyle işlenmiş, süslenmiş, müzik ve ritm olgusuyla donatıldıktan sonra hareket ögesiyle zenginleştirilmiş ve bu gelenek veya yaşanılmış olaylar, hatıralar, bir duygu ve düşünce eseri olarak hareketle anlatımı yeğlemiş, nihayet aynı kültür çevresinden gelen ve oyunun anlatıldığını kolayca çözebilen insanlara, bir oyun biçiminde sunulmuştur.
Sözgelimi, kavga ve savaş dönemlerinden kalan “kılıç-kalkan”, evlenme törenlerinden kalan “karşılama”, dini inançların uygulanmasından kalan “semah”, kırsal hayatın içinden benzetme yoluyla yaşatılan “ördek” veya “kartal”, meslek veya iş hayatından kalan “heyamola”, “esnaf” veya “dibek” oyunları, kökenlerini belirli geleneklerden alan ve günümüzde de sergilenen oyunlar arasında sayılmaktadır.
Burada şu noktayı da belirtmekte yarar vardır. Her ne kadar oyunların öyle veya böyle bir gelenekten kaynaklandığı kabul edilirse de, bütün oyunlar için zaman zaman birtakım değişikliklerin, eklemelerin veya çıkarmaların yapıldığı da bilinmektedir. Bunu bir oyuncu çeşitli sebeplerden yapabildiği gibi, başkaları da farklı görüş ve düşünceleri uygulamak istediğinden, sanat yapısını daha yukarılara çıkarmayı düşündüğünden, estetik kavramıyla oyunu süsleyip işlemeyi hayata geçirme arzusundan ve birçok sebeplerle, oyunlar üzerinde durduğunu, bu değişikleri nasıl yapacağı veya neden yapması gerektiği konusunda düşünceler üretip, bunları gerçekleştirdiğini de elde mevcut belgelerden veya tanıkların ifadelerinden, derlemelerdeki notlardan anlayabiliyoruz. Çerçeve yazılarımızdan biri, bu gerçeği açıkça ortaya koy maktadır.
Halk oyunlarının araştırılması yapılırken yukarıda saydığımız köken bilgilerinden hangilerinin mevcut bulunduğu veya bulunmuş olabileceği konusunda ayrıntılı bilgi edinme yollarının da aranması gerekir. Bunu yaparken halk oyunları etrafında oluşan bütün maddi ve sözlü kültür ürünlerinin gözden geçirilmesi, doğru bir yaklaşım olacaktır. Bir halk oyununun sergilendiği coğrafya konusunda, coğrafi özelliklerin belirlenmesi ve buna paralel olarak yerleşme yerinin tarihi veya efsanevi hikayesi, bize oyundaki kültür yapısını tanıttığı gibi, diğer yandan bu oyunun hangi gelenekten kaynakladığını, tarihten destek alarak belirlenmesine yardımcı olacaktır.
Kültür ögelerinin yanı sıra bölgedeki sosyal hareketlilik veya gelişme, oyunların ortaya konulmasında büyük bir etkendir. Sözgelimi, oyunların hemen her bölgede önemli bir kaynağını oluşturan düğünler, araştırmacıya çeşitli bakım lardan bilgi aktarılmasına yardım eden önemli bir sosyal olaydır. Düğünlerdeki kültür ögeleri, geçmişten geleceğe oyun içindeki hareketleri, müziği, jest ve mimikleri, giysileri ve takıları etkileyerek getirmiştir. Özellikle köy düğünlerinde oyunun doğuşundan günümüze kadar gelişi aşamasında, bir çok özelliğin bu oyunları atadan oğula, anadan kıza nasıl sağlam bir biçimde aktarılıp getirildiğini gösteren özellik lerden olması, o bölgenin tarih içindeki gelişmesini de ortaya koyması anlamına gelir.
Köy düğünlerinde küçük çocukların seyrederek öğren meleri, büyüklerin tavır ve hareketlerini taklit etmeğe başlamaları, söylenilen mani, türkü ve diğer kafiyeli sözlerin bir çocuk oyunu tekerlemesi veya sayışmacası gibi hemen ezberlenivermesi, daha büyük yaştaki gençlerin kiz ve oğlan evinde yapılanlara katkı sağlamaları, çocuktan gençliğe geçilme çağlarında ilk oyun figürü, hareketi denemelerine girişilmesi, yavaş yavaş türkü söylemeyi gönüllü-gönülsüz istemeleri, bir oyunun kuşaklar boyunca devam ettirilip günümüze kadar getirilmesi, unutulmaması gereken önemli noktalardır.
Ayrıca yetişkinlerin oyunlardaki hareketleri, rahatlama, dert ve sıkıntılardan kurtulma, boşalma, stresten uzaklaşma, diğer kişilerle veya akranlarıyla birlikte olup, bir şeyleri paylaşma, çocuk ve gençlere örnek oluşturacak tutum ve davranışlarda bulunma konuları, oyunun yapisinda göz önüne alinarak de ğerlendirilmektedir. Yaşlı kuşakların oyunlarla ilgili hatıraları, geçmişi yad ederek ufak tefek katkılarını da bu araştırma konularına eklediğimiz zaman, bir oyunun bütünlüğü daha iyi anlaşılmış olacaktır.