Sonbaharın en güzel ayı Eylül’ün ortasına geldik bile, okullar da açıldı, yavaş yavaş her şey rutine kavuşuyor yine.

Sonbaharın en güzel ayı Eylül’ün ortasına geldik bile, okullar da açıldı, yavaş yavaş her şey rutine kavuşuyor yine.
Bugün sizlere önereceğim kitapla biraz nostaljiye döneceğiz.
Yusuf Atılgan’ın kaleminden Aylak Adam.
Eminim ki birçok kişi zaten biliyor kitabı, ama okumadıysanız hemen okumanızı tavsiye ederim. Mevsimlerle bölünen bölümler, Bay C.’nin akibeti, boşvermişlik içinde harcanan bir ömrün hikayesi…
Konusuna gelirsek;
Günlerini zihnindeki içsel çatışmalarla geçiren bu isimsiz ana karakter, maddi durumunun da elvermesi sayesinde hayattaki farklı zevkleri deneyimlemenin peşinde koşuyor. Ancak hepsi bir yana, kadınlar dahi ona aradığı aidiyet hissini veremiyor.
Bir ismin bile çok görüldüğü C.’nin bir yıl boyunca başından geçen olayları anlatan kitap, dörde ayrılmış olup her bölümde farklı mevsimlerde C.nin yaşantısını ele almıştır. Babasından kalan emlaklardan aldığı kiralarla çalışmadan geçinebilen C., gününü kitap okuyarak, kahvehanelere, restoranlara, barlara giderek, film izleyerek, bol bol yürüyerek, sanat çevresinden arkadaşlarıyla sohbet ederek ve durmadan düşünerek geçirir… C., toplumla uyuşamayan, ataerkil yapıya ait olamayan, iki kişiden kurulmuş toplumların “en iyisi” olduğunu düşünen ve bu uğurda ‘gerçek aşk’ı arayan; huysuz, sıkılgan, mutsuz ve ‘aylak’ bir adamdır. Romanın konu edildiği bir yıl boyunca C.’nin başından iki aşk macerası geçer. İlkinde üniversite öğrencisi ‘süssüz, sade’ Güler’den umduğunu bulamayan C., yaz aylarında gittiği pansiyonda karşılaştığı eski sevgilisi ‘ressam ve kişilikli’ Ayşe ile de olaylı bir aşk süreci yaşar.
Aylak Adam, aradığı ve tek tutamak olarak gördüğü gerçek sevgiyi, o kadını ararken aslında sürekli O'na teğet geçmektedir. Yolda, tramvayda ya da kumsalda çok yaklaşmakta; fakat O'na erişememektedir.