Uzun zamandır bisiklet sürmüyordum zannedersem.


Uzun zamandır bisiklet sürmüyordum zannedersem.
Küçük bir kızken, en çok sevdiğim şey bisiklet sürmekti. Öyle delice bir tutku ki bu, anlatamam.
İlkokulda başlamıştım bu bisiklet sürme serüvenine…
6 yaşında ya var ya yokum, iki gün önce alınmış 24 jantlık bisikletimle yokuş aşağı yuvarlanmıştım.
Anlamsız bir şekilde, direksiyon hâkimiyetime çok güveniyordum.
Hala da öyledir…
Üniversiteyi kazanana kadar sürdü benim bisiklet sevdam.
Ergen bir kızken, hem asla anlaşamadığım kız arkadaşlarımdan soyutluyordu beni hem de başımı alıp uzaklara gitme isteğimi tatmin ediyordu.
Spor yapmış oluyordum ve geziyordum da, o zamanlar Antalya’daydım. Orada da bisikletle ne gezilirdi be!
Sevinçlerim, hüzünlerim, hayallerime şahit olmuştu bisikletim, sonra bir paçavra gibi yağmurun altında bıraktım gittim onu… Paslandı ya ilelebet! Kalbi taştan da olsa, ömrü vardı.
-Senden özür dilerim emektar bisikletim.
Ardından bir diğer buluşmamız üniversiteyken gerçekleşti. Ünlü bir firmanın bisiklet satış ve tamir departmanında çalıştım bir süre. Çok az kadın aday, ilgilendiği sporlar bölümüne bisiklet yazmıştı. Bu yüzden bir tercih sebebiydim. Orada çalışırken yüzüme çarpan bir gerçeklik tokadı vardı. Kıssadan hisse onu da eklemek isterim, gelen bisikletleri tamir ediyoruz, ben de harçlık parası kazanıyorum part-time çalışarak… Gelen geçen soruyor, ‘kim burasıyla ilgilenen’ diye, ‘e ben’ diyorum. Bir şaşkınlık bir şaşkınlık… Sanırsın iki vida sıkmak ağır iş… Akıllarınca dalga geçiyorlar, rot balans da yapar mısın diye… Tuttuğuma küreselleşme dersi veriyordum, yalan olmasın şimdi… ‘ekmek parası işte, hem o kadar zor değil’ hahaha… Sinirleniyordum da ama güçlü bir sorumluluk hissediyordum üzerimde bu yüzden özgüvenim de yerindeydi yani…
Eh, okul bitti ben ayrıldım tabi…
Şimdi geldik bisikletle son buluşmama…
Bu sabah…
Üzerimde trençkot ve gömlek ile tam bir beyaz yakalıyım… Koca bir kadın olmuşum, bisiklete biniyorum…
İstemsiz garipsedim durumu, aklıma 13 yaşındaki Sevi geldi, markete gazete almaya diye çıkardı, postacı çantasına aldıklarını sıkıştırır, asla gidonu iki eliyle tutmaz ve tüm şehri gezip eve gelirdi…
Taşkındı, seyahat etmeyi ve okumayı her şeyden daha çok önemserdi… Güneşin doğuşuna bayılır, uzun kahvaltılar yapmayı sever, işleri yaparken oyalanırdı…
Üzerinden on yıl geçti, ne ara geçti, geçerken neleri götürdü, bilemiyorum…
Gözlerimi tutamadım ama… Zaman değişmişti ama Sevi pek de değişmemişti…