Evlilikte eşleri aileler seçiyor ve başlık parası veriliyordu.
Evlilikte eşleri aileler seçiyor ve başlık parası veriliyordu. Kadınların malları, olası bir ayrılıkta geri verilsin diyerek listeleniyordu ve kız babası düğünden önce büyük bir yemek veriyordu. Bir gün öncesinden hamam/yıkanma töreni yapılıyor ve ateş yakılıyordu. Ertesi gün ise hediyeler takdim ediliyordu ve olası bir ayrılıkta başvuru yapılması gerekiyordu. Kadınlar dışarı çıkarken “gynaikonomos” isimli yaşlı gözetimci bir köleyle çıkabiliyor ve kadınların sokaklardaki ve kamuya açık diğer alanlardaki davranışlarını bu yaşlı köle denetliyordu. Tek eşlilik geleneği vardı ve kardeş dışında akraba olabiliyordu. Evin her şeyi kadının sorumluluğunda oluyordu ve ortalama dört çocuk gibi fazla çocuk olmuyordu. Kız çocuklar okula gitmiyor ve evde anneleri tarafından yetiştiriliyordu.Spor ve müzik tanrısal kabul ediliyor ve kutsal sayılan uğraşlar oluyordu. İşleri köleler yapıyordu fakat spor müsabakalarına katılamıyorlardı. “Demosios” isimli katip, muhasebeci, polis gibi kamu köleleri bulunuyordu. Koşu, uzun atlama, güreş, disk ve mızrak atmadan oluşan 5 ayrı karşılaşmayı kapsayan spor yarışmasına “pentathlon” deniyordu ve günümüzde bu isim içeriği farklı olsa da TSK’da da kullanılmaktadır.
Konutlarında ziyaretlerin yapıldığı özel durumlarda nadiren kullanılan odaları (andron) bulunuyordu. Ailenin yaşadığı alana ise “oiskos” deniyordu. “Symposiun” ise oturup sohbetlerin yapıldığı iç mekandı. Ekonomi ise “oikonomika” olarak adlandırılıyordu ve bir evin gelir ile giderlerinin denk olması anlamı da taşıyordu. Yoğunlukla kölelerin kullanıldığı ticaret ağırlıktaydı ve genelde tarım-hayvancılık yapılsa da el zanaatkarlığı, heykeltıraşlık, mimari ile duvar resmi gibi mesleklerde bulunmaktaydı ve hekimlik bazen kölelere yaptırılıyordu. Çarşı ve çok amaçlı açıklık olarak bilinen agoralarda malların kalitesini ve ölçünün uygunluğu gibi konuları kontrol eden “agoranomoi” isimli memurlar bulunuyordu ve uzunluk, tazelik, tartı denetimlerini yapıyorlardı.
Cenaze adetleri de biraz farklıydı ve cenaze evinde her şeyin kirlendiğine inanılıyor ve ölü, komşu gibi başka yerden gelen suyla yıkanıyordu. Cenaze törenlerine 30 yaş üstü kişiler katılabiliyordu ve mezarlıklardan korkma söz konusuydu. Cenaze sırtta ya da arabada götürülüyor ve yemek yeniyordu. Eve dönüldüğünde tekrar yemek yeniliyordu ve dokuzunda tekrar yemek ve şubat ayında mezar ziyaretleri yapılıyordu. İnanışlarında yer alan ve ölüler diyarında taşımacılık yapan “kayıkçı Charon’a” paralar bırakıyorlardı.
Kurbanlar kesiliyordu ve tanrıların yardım etmesinden dolayı ve kanların ruhlar tarafından içildiğine inanılıyordu. Kurbana kanının bol olması için, kesilmeden önce tuz yedirilip, su içiriliyordu. Antik Yunan’da dor, ion, korinth olarak üç mimari düzen bulunuyordu ve sadece kamusal yapılar büyük inşa ediliyordu. Tapınakları doğu-batı istikametinde oluyor ve girişleri doğuya bakıyordu. Tapınaklarda ön/giriş (pronaos), içte girilmesi yasak olan ve rahiplerin girebildiği alan (cella/naos) gibi unsurlar bulunuyordu. Dualar açık havada, ayakta ve eller havada olacak şekilde yapılıyordu. Kutsal alanda tanrıya adanmış kült heykeli bulunuyordu ve günümüzde de olduğu gibi “tanrının evi” olduğu düşüncesi hakimdi. Tapınaklar güvenli olduğu için değerli eşyalar koyulabiliyor ve paraya ihtiyacı olanlar ipotek karşılığı borç alabiliyorlardı.
“Peplos” isimli kadınların kullandığı, üst tarafı çift kat, belden sıkmalı kıyafetler ile yine kadınların kullandığı “chiton” isimli, kumaşın katlanarak üzerine giyilen kıyafetler bulunuyordu. Ayrıca “himation” isimli, üstüne sarılarak kullanılan parça kumaş şeklinde elbise türü bulunuyordu. Başka bir yazıda da “Antik Atina’da günlük yaşantı” konusuna değineceğiz.
Devrim Demir
07.03.2021
07.03.2021