Egenin iki yakasında yaşayanların, ortak kültürlerini içine alan, kıyı halk kültürü ürünlerinin benzerliklerinin çokluğunu ifade etmektedir.
Ege Bölgesi kültürü ve adalar kültürünün karşılaştırması yanında, kültürel benzerliklerimizin ile Bu coğrafyada yaşamış kültürlerin birlikte ürettikleri danslar, şarkılar, ninniler, yemekler ile mübadelenin etkileri, mübadele ile gelen giden danslar şarkılar, ortak yaşam kültüründeki ortaklıklar ve farklılıklar, bayramlar kültürel motivasyonun en üst noktaya çıkarılmasıdır.
İki yakanın yaşam kültüründeki hoşgörü, yaşamları ve birlikte oynanan danslar, Zeybek, Zeybekiko-kasap, xasapiko-hasapı serviko, hızlı kasap-sirtolar-karşılama, karşılamas-kırık zeybek, abdaliko-horon gibi birlikte oynanılan danslar dile getirilmektedir. 
Bilindiği üzere; “…Sosyal toplumların karmaşık örgüt sistemlerinin tanımlanmasında, anlaşılmasında ve kavranmasında, dans ve icra ortamları önemli bir veri kaynağıdır. Özellikle ekonomi-politika ilişkisinin yol açtığı endüstriyel, kapitalist, ulus-devlet, vb. gibi düzen ve koşullarda şekillenen toplumsal ve kültürel olgular, geleneksel ya da modern yaşamı algılayış biçimimizin bir parçası olarak, dansla ifade edilebilir. Çeşitli kimliklere mensup halkların yaşamakta olduğu Anadolu coğrafyasında birbirinden çok farklı dans ve müzik formları görülmektedir. Halk oyunları tür sınıflamaları açısından bakıldığında, sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerle dansın sürekli değişime uğrayarak çeşitlendiği görülür. Göçle gelen 'mübadil'lerin, yerleştikleri bölgelerdeki toplumlarla yaptıkları kültürel alışveriş nedeniyle, oyun kültüründe birbirine benzer yeni değerler oluşturdukları gözlemlenmiştir.”, “Girit mübadili toplumlarda geleneksel danslar..(M.Ö.Özbilgin, M.A.Mis, B.Sarıkaya. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Dergisi, 2017 yıl, Sayı: 10,  35 – 44.sayfa.)”
Anadolu Hristiyan halkının taşıdığı kültürde ilk bakışta bir Grek kültürü damgası görünürse de bu sadece dış görünüştedir. Halkın aynı din ve mezhebe sahip olması, Grekçeye geniş ölçüde benzeyen bir dil kullanması böyle bir görünüşe sebep olmaktadır. İşte bu nedenle Rumlarla Yunanlar iki ayrı millet olarak kabul edilmiş ve ayrı ayrı ele alınmıştır. Çünkü Anadolu’nun yerli kültürüne, geniş ölçüde bir de Türk-İslam kültürü karışmıştır. Hatta birçok yerde halk Rumcayı unutmuş ve ana dil olarak Türkçe’yi kullanmaya başlamıştır. Bu durum ortada iken Anadolu Rumları ile Yunanistan’daki Yunanları aynı millet olarak kabul etmek ve bunlar arasında tarihen açıklanması güç bir akrabalık kurmak, tarihî gerçeklere uymayacaktır. (, Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001, s. 76-77)
 Ayrılık, gurbet, yoksulluk ve ölüm gibi içerisinde acı hatıralar barındıran göç, dünya tarihinde olduğu kadar Türk tarihinde de çeşitli hikâye, destan ve türkülere konu olmuştur. (Köksal Ahmet, “İşgal, Göç ve Muhacirlik,” , Karadeniz Teknik Üniversitesi Yayınları, Trabzon, 2016, s. 9.)
           
  Mübadil ve muhacirlerin hayatlarını kendi isteklerinin dışında şekillendiren göçle ilgili olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri son derece anlamlıdır: “Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani ‘Düşmanla sonuna kadar dövüşenler’ çekilen ordunun ri’cat hatlarını sağlamak için kendilerini feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir. Muhacirler kaybedilmiş ülkelerimizin milli hatıralarıdır.” Mustafa Kemal Atatürk, yapmış olduğu bir konuşmada atalarının Anadolu'dan Rumeli'ye göç eden Yörük Türkmenler olduğunu dile getirmiştir. ( Nedret Aysal, Türk-Rum Nüfus Mübadelesi;  Ortodoksların Anadolu’dan Zorunlu Göçü ) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1997. )   
 
                25.04.2001 tarihinde kurulan Lozan Mübadilleri Vakfının ana senedinde, mübadillerin geride bıraktıkları somut kültürel mirasın (cami, tekke, han, hamam,çeşme, medrese, okul, asker – sivil mimari yapılar) ve belleklerinde getirdikleri somut olmayan kültürel mirasının (dil, lehçe, şarkılar, türküler, maniler, deyimler, halk oyunları, şölenler, doğa ve evrenle ilgili inançlar, el sanatları, mutfak kültürü,  maniler, deyimler v.b) korunması vakfın öncelikli çalışma alanları olarak belirlendiği görülmektedir. Ayrıca; Aycan Yılmaz’ın “Mübadillerin Kültürel Mirası” adlı çalışması mübadillerin kültürel mirası konusunda yapılan çok özgün bir çalışma, mübadillerle ilgili ciddi bir araştırmadır.  (Aycan Yılmaz, Mübadillerin Kültürel Mirası, Mayıs/2017, Baskı; G.M.Matbaacılık ve Tic.A.Ş. İstanbul, 233 sayfa.)
                Türk Tarihinde Göç ve Göçmen Kavramlarına dair tüm tanımlamalar, genel olarak yer değiştirmeye dayalı bir sosyal değişime odaklanmakta olduğu ve bu değişimi bir süreç olarak ele alınması gerektiği belirtilmektedir  (Özcan, 1998: 78; Özer, 2001: 11; Tekeli, 2006: 69; Şahin, 2008: 88).
            Temel anlamda göç, şahısların ya da bir toplumun hayatlarının tamamını veya bir parçasını geçirmek üzere, bütünüyle ya da geçici bir süre için, bir iskân ünitesinden diğerine yerleşmek kaydıyla, yaptığı coğrafi yer değiştirme hareketi olarak nitelenmektedir. Nüfus hareketlerinin tanımları, göçün birçok farklı disiplinin çalışma sahasına dahil olduğundan dolayı birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. Çünkü sebebinden sonucuna, gelinen yerden gidilen coğrafyaya, yeni gelen ile yerleşilen yerde zaten var olan toplulukların, sosyo ekonomik ve kültürel yapısına, çatışmadan kaynaşmaya, siyasi yönünden hukuksal durumuna, psikolojik etkilerinden adaptasyon sürecine değin, göçün kişiyi ve/veya topluluğu kısa ya da uzun vadeli etki alanına alıcı birçok boyutu bulunduğundan, göç ve göçmen kavramlarının tanımlanması, çeşitlilik göstermektedir. Göç ve göçmen kavramlarının tanımlanmasındaki bu çeşitliliğin ana sebebi, nüfus hareketlerinin çok boyutlu ve karmaşık yapısından kaynaklanmaktadır. Günümüz Türkçesindeki göçmen, her türlü göç çeşidi sonucu, yer değiştiren/değiştirmek durumunda kalan kişidir ki bu da son derece genel bir ifade olup, göçün ve göçmenin mahiyetine dair bir mana taşımamaktadır. (Mülteci ise; ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen kişidir. (Akkayan, iki tarihsel “eski” kavram, bir sosyo-kültürel “yeni kimlik”,Mübadele, TSA / Yıl: 18 Özel Sayı S: 3, Ocak/January 2014 51 1979).