Bilgi toplumu olarak adlandırılan günümüzde, üretilen her yeni teknoloji, beraberinde yeni kültürel alışkanlıkları da getirmektedir. Dolayısıyla dünyaya yayılan bu alışkanlıklar nedeniyle tüm kültürler birbirini etkilemektedir. Kültürler arası bu etkileşim ise dünyayı küçülterek, adeta tek tip bir kültüre doğru gitmektedir. Yerel çeşitlilik ya da zengin alt kültürler yok olmaktadır. Dolayısıyla küçülen dünyada kültürlerin birbirine bezemeye başlaması yerel renklerin, başka bir deyişle alt kültür öğelerinin önemini daha da pekiştirmektedir. Bu nedenle yeni dünya düzeni içerisinde kültürel değerlerimizi yeni kuşaklara doğru ve tam olarak aktarmayı başarmalıyız. Çünkü; “Çocuklarımız bir süredir, uyku  öncesi masallarını yataklarının başucuna konan bir teypten dinliyorlar.  Oyunlarını bilgisayarda oynuyorlar. Derslerini videodan izliyorlar, kahramanlarını televizyondan seçiyor, sevgilileriyle internette   buluşuyorlar. Bütün bunlar olup biterken bir odanın içinde yapayalnızlar.   Yüzyılın bizi getirip bıraktığı nokta burasıdır.   Bu korkunun zoruyla, giderek yalnızlığın güvenli işsizliğini keşfettiler. Simdi "dokunmadan yaşamanın" tadını çıkarıyorlar.  Markete gitmeden, internetten sipariş verip, bilgisayar aracılığıyla alışveriş yapıyor, doktorlarına röntgen filmlerini "mail"leyip, uzaktan muayene oluyorlar. 
 
Sofra başında aileyle birlikte değil, odalarında ekran karşısında veya burgercide ayaküstü, ama mutlaka yalnız "atıştırmayı" tercih ediyorlar.  Gazete okumuyor, "göz atıyor"lar. DVD deki filmi zaplayarak izliyor, kitabı sayfa atlayarak okuyorlar. İnternette gezinirken, aynı anda telefonla konuşabiliyor, yemek yiyebiliyor, televizyon izleyebiliyor ve dergilere göz atabiliyorlar.  Uzun konuşmalar yerine, kısa "sunuş”ları seviyorlar. "İnternette gevezelik" sitelerinden birine girip, yarattıkları yeni dili görmelisiniz. Hep bir yere yetişme telaşındaymış gibi düsünen, konuşan, yazan bir neslin kendine özgü dilini kuruyorlar;  "Hi" ile baslayıp "Bye" ile biten "Naber" sorusunun "N olsun" diye yanıtlandığı garip bir geyik muhabbeti....
 
En çok, kitapçılarda "ünlü Roman özetleri" türünden kitaplar görünce onları anımsıyorum. Yüzyılın başındakilerin hayata bakışlarımı değiştiren kitapların sadece konularıyla ilgileniyorlar.  Sağlıklı yaşıyor, iyi kazanıyor, kolay harcıyorlar. Hem parayı hem dostlarını. Markalarını, okullarını, kariyerlerini, ailelerinden, arkadaşlarından, fikirlerinden daha çok önemsiyorlar. Hayatı “zap’layarak” yaşıyorlar.  Bilgisayarlarında olduğu gibi özel hayatlarında da "sörf" yapmayı, derine dalmadan yüzeysel ilişkiler kurmayı, kök salmadan dolaşmayı yeğliyorlar.
 
Tamamıyla popüler kültürün etkisinde kalan bir yaşam tarzının gençler arasında yaygınlaştığı görülmektedir. Kültür öğelerine dikkat edildiğinde gençlerin halk kültüründen nasıl koptuklarını açıkça görmekteyiz. Gençlerin, kahraman seçme biçimlerinden, ders dinleme biçimlerine, yemek yeme alışkanlıklarından, dostluklarına, sevgiliyle buluşma biçimlerinden, okuma alışkanlıklarına kadar yaşamlarının hemen her alanında popüler kültürün etkisi altında kalarak kendi toplumundan giderek uzaklaştıklarını görmekteyiz. Yeni dünya düzeni kültür kalıpları olarak git gide yaygınlaşan bu alışkanlıklar gençler ile halk kültürü arasındaki gediği giderek büyütmektedir.