Çocuktum yaşım en fazla on, on bir, yada dokuz.


 
Çocuktum yaşım en fazla on, on bir, yada dokuz.
En az 30 yıl öncesi...
Takvimler 5 Mayıs'ı gösterdiğinde mahallenin yeni yetişen kızları araya oğlanlarda karışırdı bazen bu kızlar oğlanlar hepsi mahallenin evlerini dolaşıp tek tek kapıları çalıp ev sahibinden artık ne verirse yüzük, toka, mandal yani ona ait olan tanıyacağı ufak bir eşya alıp içi su dolu bir toprak küpün içine atarlardı. Sonra toprak küpün üstüne kırmızı grep bağlayıp gül ağacının altına bırakırlardı.
Sonrasında isteyen o akşam ezan saati herhangi bir gül ağacının altına ya da deniz kenarına taştan, çırpıdan olmasını istediği dilediği gönlünden geçirdiği şeyin şeklini çizerdi yada yapardı ev araba her neyse dileği, çocuğu olmayanlarda  ufacık minyatür bebek salıncağı yapıp gül ağacına asarlardı, içine de ufak bezden bir bebek...
Sonra gül ağacına kırmızı kese içinde bereket getirmesi için para asarlardı.
Ertesi gün olup  takvimler 6 Mayıs'ı gösterdiğinde vakit akşam üstü olunca mahallenin orta yerine el birliğiyle toplanmış çalı çırpıdan kocaman bir ateş yakılıp üzerinden doyasıya atlanırdı.
Aman dikkat eteklerin tutuşmasın :) Pijamanı giyde gelllll....
Sonra ip atlanır top oynanır oh oh daha neler neler...
Eeee akşam gül ağacının altına toprak küp koymuştuk o ne oldu diyorsunuz değil mi?
Gelelim küpümüze…
O küp ordan alınır,
Bir evin önüne gelip annesinin en büyük ve ilk çocuğu bu genelde kız çocuğu olurdu.
Bu kızın başına aynı kına gecelerinde olduğu gibi kırmızı grep örtülür sıra sıra maniler söylenmeye başlanırdı ya da eskiden takvim yapraklarında maniler yazardı onlardan okunurdu...
Ve her bir maniden sonra başı örtülü kız çömleğin içine elini koyar içinden bir eşya çıkarırdı.
Kimin şansına hangi maniyle çıkarsa...
Manilere de örnek verecek olursak aklımda kalanlar bunlar...
Kuyudan su çekerim,
darıldınmı şekerim,
bu dünyanın kahrını
senin için çekerim...
 
Tabakası aynalı,
şu oğlana varmalı,
oğlan pek güzel ama,
anası olmamalı....
 
Gemi geliyor gemi
denizi yara yara,
yar ben seni alacağım
başına vura vura...
 
Gibi türlü çeşit maniler söylenirdi....
Bu eğlence böyle küp boşalana kadar devam ederdi.
 
Çok çok güzel günlerdi o günler ben hasretle özlemle anıyorum.
Halen Hıdrellez şenlikleri adı altında çeşitli etkinlikler düzenleniyor ama inanın ben o eski günlerdeki tadı alamıyorum o zamanki çocuk masumiyeti başkaydı tabi.
Büyüdük değişen zamana ortama ve teknolojiye ayak uydurdukça uydurmaya çalıştıkça her şey farklılaştı ister istemez...
 
Bu gül ağacının altına yapılan çizilen dileklere gelince onlar tabi ki de İslamiyet ile alakasız şeyler batıl inançlar ama işte gelenek olduğu üzere yapılıyor ve halen yapılmaya devam ediyor.
 
Hıdırellez ya da Hıdrellez (Azerice: Xıdır Ilyas ya da Xıdır N?bi), Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdırellez günü, Hızır ve İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olduğu sayılarak kutlanmaktadır. Hıdırellez günü, Gregoryen takvimi (Miladi takvimi)ne göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Jülyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır. 6 Mayıs’tan başlayıp 4 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 5 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 5 Mayıs günü gecesi kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelmektedir. 
Hıdırellez'in UNESCO'nun 'İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi' ne alınması amacıyla 2010 yılında çalışmalar başlatılmıştır
 
Sevgilerimle