Ankara Yenimahalle’de, bir paket göndermek için kargo şirketine gidiyordum. O yıllarda “aşkım” sözcüğü oldukça modaydı.

Ankara Yenimahalle’de, bir paket göndermek için kargo şirketine gidiyordum. O yıllarda “aşkım” sözcüğü oldukça modaydı. Nereden aklıma geldiyse yürürken “aşkın” sözcüğünün sesteşi takıldı zihnimin diline. İçimden tempo da tutarak, kesik kesik “Aşkın, aşkın…” diyordum. Birden fark ettim ki yeni bir söz biçimleniyor uyakların yardımıyla: “Şaşkın, aşkın, taşkın, aşkın…” Derken ben kargo şirketine geldim. Paketi teslim edip makbuzumu alarak tekrar evime yürümeğe başladım. Kendim de şaşıyordum ama şarkı tamamlandı yolda. Eve kadar, yakınımda yürüyen birini gördüğümde içime dönmek koşuluyla ezgisiyle tekrarladım muhayyerkürdi bestemi: “Işıl Işıl Gözü” Yaklaşık yarım saatlik dönüş yolumda tek işim kalmıştı: Diğer dörtlükleri yazmak ve notaya almak. 2008 sonbaharının o melankolik havasında aklıma geliveren “aşkın” sözcüğünden yola çıktığım bestemin nakaratı şöyleydi: “Kalbim öyle şaşkın / Derdim baştan aşkın / Duygularım taşkın / Mevsimi gelmiş aşkın.” (Bu bestem TRT repertuvarında.)
                                               &      &      &
Tatil için bir aylığına geldiğim Çanakkale’de o yaz, Güzelyalı’daki bir evde kalıyordum. Ev, lokantanın, dükkânların olduğu merkezi bir yerde, otobüs durağının olduğu yerdeydi. Tam karşımda deniz, camın önünde bahçe, çiçekler… Böyle güzel bir yaz günü, yaşadıklarıma eklenen eşsiz manzara beni etkileyince bahçeye çıkıp oturdum. İleride denize girenler, yoldan gelip geçenler, çiçeklerin arasında uçuşan kelebekler. Kâğıda kaleme sarılıp üç kıta yazdım. Sıcağı sıcağına da içeriye girip besteye dönüştürdüm yazdıklarımı: “Hafiften Bir Rüzgâr eser / Güzelyalı”. Aradan on yıl geçmesine karşın hâlâ onu mırıldandıkça ya da çalıp söyledikçe oradaymış gibi hissediyorum kendimi.
                                               &       &       &
2015’in 7 Şubat gecesi, uykuya zor da olsa yeni dalmışken gözümü açtım. Karanlığa alışmağa çalışan gözlerimin önünde silinmeğe yüz tutmuş bir manzara: Kırda oturan bir kız ve başını onun dizine koymuş, yatan bir delikanlı. Zihnimde de yinelenen iki dize: “Al gönlümü, al dedi / Sevdalara sal dedi.” Birdenbire “Ben bunu şimdi not etmezsem sabaha kadar unuturum.” diyerek kalktım. Masa lambamı açıp hemen bu iki dizeyi yazdım ama yazarken elimde olmadan dörtlüğü tamamlayıverdim: “Gözleri gözlerimde / Dizlerimde kal dedi.” Işığı kapatıp yattım. Sabah, kahvaltıdan kalkar kalkmaz odama çıkıp gece not aldığım söze baktım. Hemen udumu alıp tellerde şöyle bir gezindim. O dört dizenin beni götürdüğü ezgiyle hemen dörtlüğü hazırladım. Çok güzel bir nakarat olacağına karar verip yazma işini tamamlamaya giriştim. İlk ve ikinci dörtlüğü yazarken zaten beynimde ezgisi dönüp duruyordu. Onu ve çarpıcı bir girişle ara nağmesini de tamamladım. Şu anda TRT repertuvarında olan son bestelerimden biri olan “Türkü Gibi Bir Güzel” - geceyi saymazsak - bir saat içinde bitmişti. (Bu eseri TRT repertuvarında.)