Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Soydugan’ın sunuculuğunu yaptığı ÇOMÜ TV’nin ‘Gökyüzünde Gezinti’ isimli programda, gökbilim çerçevesinde, gökyüzünde, uzayda ve evrende neler var, bu yapıların özellikleri neler ve yeni keşiflerin üzerine konuşmalar yapılıyor. Soydugan, bu program ile izleyicilerine uzay hakkında bilgiler vermeyi ve meraklandırmayı amaçladığını bildirdi.
 
Programa bir girizgâh niteliğinde astronomi biliminin tarihinden bahseden başlayan Soydugan, “Güneş, bizim yıldızımız. Bize enerji ve ısı veriyor dolayısıyla gündüzleri gökyüzünde hâkim olan enerji ve aydınlık güneş sayesinde var. Bunun yanında gökyüzünde, zaman zaman ay ve bulutların hareketliliği dikkatimizi çekiyor. Güneş batmaya yakın dönemde ise, gökyüzündeki görüntü değişmeye başlıyor ve bu görüntü güneş battıktan yaklaşık 1-1,5 saat sonra –eğer gökyüzünde ay yoksa- kendini karanlığa bırakıyor. Biz gökbilimciler olarak gökyüzündeki bu nesneleri anlamaya çalıştık ama öncelikle insanlık var olduğundan bu yana hem kendini hem uzayı hem de gökyüzünü anlamaya çalışmış. Tıp bilimiyle beraber belki de gelişen ilk bilim alanlarından biri gökbilimi yani astronomi olmuş” dedi.
 
Anlatmaya devam eden Soydugan şu ifadeleri kaydetti: “Gökyüzü, astronomi en temel başlangıç alanı dolayısıyla biz gökyüzünde gezintiye başlamakta kararlıyız ve bu şekilde evreni anlamaya çalışıyoruz. İnsanlık ilk var olduğunda gökyüzündeki bu ışık tanelerinin neler olduğunu merak ederek bunların peşine düşmüş ve anlamaya çalışmış. Önce bunların birbirlerinden farklılıklarını, sonra hareketlerini, zamanı ölçmeyi ve daha sonra teleskobun gelişmesiyle yaklaşık 410 yıldan itibaren de gökyüzündeki cisimleri araştırmaya başlamış. Gök cisimleri her zaman insanlığın yaşamını düzenlemek için kullandığı araçlardan olmuş çünkü gökyüzündeki nesneler daha saat geliştirilmeden önce zamanı ölçmek ve mevsimleri belirlemek, toplumsal yaşantıyı dilimlere bölmek için oldukça kullanışlı nesneler olmuş. Gökyüzünü insanlık, parsellere bölerek, anlamaya, tanımaya çalışmış. Farklı cisimlerin olduğuna kanaat getirmiş, bunların hareketlerinden ve görünüşlerinden farklılıklarını ortaya çıkarmış ve daha sonra da evren dediğimiz yapıyı, parçalarıyla birlikte anlamaya çalışmış. İnsanın kendisinden, gökyüzüne doğru uzanan bu yapı içindeki nesneleri anlamak kolay olmamış tabii ki. Çok büyük uzaklıklara, derinliklere uzanan bir 3 boyutlu cisimlerden bahsediyoruz.
 
GÖZLERİMİZ DE BİR TELESKOP
Biz gökyüzünde gezinmeye başladığımız zaman, bu gezinti bulutları aşıp 100 kilometreyi geçtiği zaman, öncelikle karşılaştığımız cisimler göktaşları, sonra uydumuz olan Ay oluyor.  Bunlar sistemimiz içindeki oldukça yakın cisimler. Biraz daha uzaklaştığımızda, güneş sistemi içerisindeki 8 gezegen, bunların uyduları, asteroitler, kuyruklu yıldızlar gibi nesnelerle de karşılaşıyoruz. Bu nesnelerin tamamı, güneş merkezli bir sistemin üyeleri. Bunlar bizim gökyüzümüzde gerek çıplak gözle gerekse teleskoplar yaptığımız gözlemlerde karşımıza çıkıyor. Biz teleskobu 410 yıldır kullanıyoruz ama gözlerimizin de birer teleskop olduğunu ve gökyüzünü keşfetmek için var olduğumuzdan beri kullandığımızı unutmayalım. Yaklaşık 8 milimetre çapındaki merceklere sahip göz teleskoplarıyla uzayı sürekli takip ederek anlamaya çalışmış. O yüzden her insanın yaradılışından itibaren 2 tane teleskobu olduğunu unutmamız lazım.
 
GÖKYÜZÜNÜ İZLEMEK ASLINDA BİR ZAMAN YOLCUĞU
Gökyüzünde gezintiye devam etmeden önce bu gezintinin uzayda ve zamanda yolculuk olduğunu unutmamız lazım. Gökyüzüne bakmak, uzayda ve zamanda yolculuk etmenin bir başka tanımı aslında. Biz gökyüzüne baktığımız zaman çok büyük derinliklere bakmaya çalışıyoruz ve bazı cisimler oldukça uzakta. Örneğin güneş 150 milyon kilometre, Andromeda Galaksisi 2 buçuk milyon ışık yılı uzakta ama biz gündüz gökyüzünde değil yeryüzünde bu uzaklığa baksak görebileceğimiz en uzak mesafe 200-300 kilometreyi aşmıyor. O da yüksek bir yerden, açık bir havada olabiliyor. Gökyüzünde gördüğümüz uzaklıklar ise trilyonlarca kilometreye uzanabiliyor –ki sadece çıplak gözle gördüklerimizden bahsediyoruz. Eğer bir teleskop kullanırsak, milyonlarca ışık yılı uzaklıklara bakmamız mümkün. Bu kadar uzaklara bakmak demek aslında, gökyüzünde zamanda yolculuk yapmaya karşılık geliyor.
 
GÜNEŞTEN SONRA EN YAKIN YILDIZ PROXİMA CENTAU
Çünkü çok uzak cisimlerden gelen ışık aradaki mesafe nedeniyle belirli bir süre sonra bize ulaştığından dolayı o zaman aralığı kadar geçmişe yolculuk yapıyoruz. Örneği çıplak gözle güneşe bakarken bile dikkatli olmamız lazım. Kısa süreli bir bakış olabilir veya filtreli gözlüklerle, teleskoplarla olabilir bu. Gökyüzüne filtreli bakmak bile güneşin 8 dakika önceki halini görmek anlamına geliyor. Çünkü 150 milyon kilometre uzaklıktaki güneşten çıkan ışık tanecikleri bize yaklaşık 8 dakikada ulaşıyor. Gök cisimleri farklı uzaklıktalar. Bu nedenle başka bir deyimde onların geçmişlerini görüyoruz. Biz gezintiye devam edersek, güneş sistemi içerisinin sınırlarına doğru gittiğimiz zaman bu uzaklıklar trilyonlarca kilometre uzaklığa kadar varabiliyor. Güneş sisteminin dışını terk ettiğimiz zaman ise bir bulutun kalıntılarıyla karşılaşıyoruz ki bu bulutun adı aort bulutu. Bu bulut bizim güneşimizi, güneş sistemimizi ve gezegenlerimizi oluşan bulutun kalıntıları. Aynı zamanda kuyruklu yıldızlar dediğimiz yapıtın da doğum yerleri. Bu bulutu, trilyonlarca kilometre etrafında saran bir toz ve gaz yığını olarak düşünürsek, bir sonraki en yakın yıldızın Proxima Centauri olduğunu 4,2 ışık yılı uzaklıkta olduğunu hatırlatalım. Yani güneş bize 150 milyon kilometre uzaklıktayken, güneşten sonraki en yakın yıldızın 4,2 ışık yılı uzaklıkta olduğunu söyleyelim.
 
BİR IŞIK YILI YAKLAŞIK 9 BUÇUK TRİLYON KİLOMETRE
Işık yılı, bir uzaklık birimidir. Bir ışık yılının, ışığın bir yılda aldığını yola karşılık geldiğini ve yaklaşık 9 buçuk trilyon kilometre olduğunu hatırlatalım. Yani güneşten sonraki en yakın yıldız bize neredeyse 40 trilyon kilometre uzaklıkta. Aralarında bu kadar büyük boşluklardan bahsetmiyoruz ama düşük yoğunlukta büyük boyutlu cisimlerin olmadığı yıldızlardan bahsediyoruz, güneş sisteminden ayrılmaya başladığımız zaman. Daha da uzaklara gittiğimiz zaman gök adamız içinde, saman yolu olarak adlandırdığımız gökadamız içerisinde yolculuğumuz başlıyor. Nereye doğru gittiğimize bağlı olarak yolculuğumuz değişiyor. Eğer merkeze doğru ilerlerseniz bu çok daha yoğun bir bölge oluyor, daha fazla yıldız ve tozla karşılaşma ihtimalimiz söz konusu. Gökadamız, 100 bin ışık yılı boyutlara yayılmış spiral bir gökada. Çubuklu spiral bir gökada aslında, merkezi ve sınırları çok daha yoğun ve bir haloyla çevrilmiş bir yıldız yığınından bahsediyoruz. Yaklaşık olarak da 200 milyar yıldızdan bahsediyoruz. Yani biz çubuklu spiral bir gökadada, 200 milyar yıldızın bir tanesi yani güneşin etrafında bulunan bir gezegen üzerinde yaşayan in sanlarız ve bunun farkında olmak oldukça kıymetli.”
 
Sevi Gözay UĞURLU