Açıklamaya CHP İl Başkanı Levent Gürbüz, CHP Merkez İlçe Başkanı İbrahim Can Ergun, İl Genel Meclisi Başkanı Halil Ertuğrul, Serdar Soydan ve partililer katıldı. Güneşhan basın toplantısında yaptığı açıklamalar ile adaletten ekonomiye Türkiye fotoğrafı çekti.
Cumhuriyet Halk Partisi Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında ülke gündemi ile ilgili açıklamalar yapan CHP Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan ilk olarak emekliye yapılan zam ve ekonominin kötü gidişi hakkında konuştu. Emeklinin bu maaş artışı ile açlık sınırının altında kalmaya devam ettiğinin altını çizen Güneşhan ekonominin kötüye gidişinin gıda enflasyonuna neden olduğunun bununda alt gelir grubunu çok zor hayat koşulları yaşamaya ittiğini söyledi. Güneşhan konuşmasında şu ifadelere yer verdi. “Emeklinin sefaleti ortadadır. En düşük emekli maaşını müjdeler eşliğinde, kahkahalarla açlık sınırının 10 bin lira altında 16 bin 881 lira açıklayan, bu ülkenin onurlu işçisine, memuruna emekliliğinde 2 kuruşluk refah payını reva gören bir anlayıştan ne beklenebilir? Vergisi adaletsiz, mahkemeleri adaletsiz, geliri adaletsiz bir ülkede inşalar mutlu, müreffeh ve umutlu olabilir mi? Resmi verilere göre Türkiye, enflasyon oranında OECD ülkeleri arasında ilk sıradadır. Öyle ki, 14 OECD ülkesinde bir yılda yaşanan toplam enflasyon, Türkiye’de bir ayda yaşanmaktadır. Bu durum artık marjinal bir sapma değil, yapısal bozulmanın süreklilik kazandığı bir ekonomik gerçekliktir. Gıda enflasyonunda Türkiye, dünyada açık ara birincidir. TÜİK’in hesaplama yöntemlerine rağmen, tüketicinin günlük hayatında hissettiği maliyet artışı dramatiktir. Aylık gıda enflasyonu, pek çok ülkenin yıllık genel enflasyon oranını geçmektedir. Türkiye’ye en yakın ülke olan Meksika’da yıllık gıda enflasyonu %8,8 düzeyindedir. OECD ülkeleri içinde Türkiye, gıda enflasyonunda da zirvededir. Gıda fiyatlarındaki bu dramatik artış, artık toplumsal güvenlik krizine dönüşmüştür. Gıda erişimi, düşük gelirli haneler açısından artık sürekliliği sağlanamayan bir unsur haline gelmiştir. Bu, beslenme hakkının fiilen ortadan kalktığını göstermektedir. Kira enflasyonu ise uluslararası düzeyde örneği az görülen bir ivme kazanmıştır. OECD verilerine göre Türkiye’de kira fiyatları, 2015’ten bu yana yaklaşık 11 kat artmıştır. Yıllık kira enflasyonu %89 seviyesine ulaşmıştır. Bu oran, ikinci sıradaki Macaristan’ın sekiz katıdır. Barınma, artık yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir kriz alanıdır. Kira artışları, konut piyasasının denetimsizliğini ve kamusal barınma politikasının yokluğunu gözler önüne sermektedir. Konut bir yatırım aracına dönüştürülmüş, yurttaşın barınma hakkı piyasa aktörlerinin insafına terk edilmiştir. Bu durum kent yoksulluğunu derinleştirmiştir. Servet dağılımı, ülkedeki yapısal adaletsizliğin en açık göstergesidir. Union Bank of Switzerland’ın (UBS) 2025 Küresel Servet Raporu’na göre Türkiye, yerel para cinsinden serveti en çok eriyen ülke konumundadır. Buna karşın, dolar milyoneri sayısında dünyada en üst sırada yer almaktadır. Servet eşitsizliğinde Türkiye, dünyada 9. sıradadır. Bu tablo, sermaye birikiminin toplumun geniş kesimleri lehine yönlendirilmediğini, aksine belirli zümrelerin lehine servet transferi yaratıldığını ortaya koymaktadır. Alt gelir gruplarının reel alım gücü hızla erirken, üst gelir grupları varlıklarını artırmıştır. Bu durum sosyal barışı tehdit eden bir eşitsizlik krizine dönüşmüştür.”
Güneşhan, açıklamasında son dönemde CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar ile siyasi bir dizayn yaratma çabası olduğunun altını çizerek “CHP olarak biz, halkın iradesinden başka hiçbir güce boyun eğmeyiz.” dedi. Güneşhan açıklamasında “Cumhuriyet Halk Partili belediyelere dönük gözaltı ve tutuklama furyası, hukuki sınırlar içinde yürüyen bir sürecin parçası olamaz. Yaşananlar doğrudan halkın sandıkla tecelli etmiş iradesini hedef alan sistematik bir sindirme operasyonudur. Son günlerde peş peşe yaşanan gelişmeler, bu operasyonun planlı ve kapsamlı bir siyasi dizayn çabasına dönüştüğünü açıkça göstermektedir. Son olarak Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Muhittin Böcek, Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Zeydan Karalar ve Şile Belediye Başkanımız Sayın Özgür Kabadayı tutuklanmış; Adıyaman Belediye Başkanımız Sayın Abdurrahman Tutdere ise gözaltının ardından ev hapsi kararıyla serbest bırakılmıştır. Yapılan uygulamalar, doğrudan seçmen iradesini, demokratik hukuk rejimini hedef almaktadır. Yani mesele, tek tek şahıslarla ilgili değildir. Bugün Türkiye’nin açık ara birinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne artık azınlığa gerilemiş Türkiye’nin ikinci partisi tarafından yargı eliyle bir operasyon düzenlenmektedir. Tek adam rejimi CHP’ye karşı açıkça düşman hukuku uygulamaktadır. Aslında doğrudan Türkiye’nin anayasal düzenini ve halkın yönetime katılma hakkını hedef tahtasına oturtmuştur. Genel Başkanımız Özgür Özel, Ankara’daki kurultay davasının ertelenmesinin ardından yaptığı açıklamada bu süreci açıkça “CHP’ye dönük siyasi operasyon” olarak tarif etmiş; bu girişimlerin, partimizi tartışmaya açmayı ve mücadele azmimizi kırmayı amaçladığını ifade etmiştir. Grup Başkanvekillerimiz ve 134 milletvekilimizle kamuoyuna açıkladığımız bildiride, bu saldırıyı 19 Mart’ta sandığa indirilen bir darbe olarak tanımlamıştık. Çünkü yapılan; hukuk maskesiyle yürütülen bir tasfiye hareketidir. Yargı mensuplarının siyasallaştırıldığı bu düzende, adalet terazisi iktidarın talimatıyla eğilmiştir. Milletin iradesini gasp etme girişimiyle karşı karşıyayız. Ülke tarihinde yaşanmış askeri darbelerde ne amaçlanıyorsa, bugün benzer bir sonucu sivil kılıfla hayata geçirme arayışı söz konusudur. Seçilmiş belediye başkanlarının tutuklanması, somut delillere dayanmayan gözaltılar ve siyasi bağlantılarla örtüşen iddianameler, yürütülen sürecin hukuki gerekçelerden çok siyasal hesaplarla biçimlendirildiğini açıkça göstermektedir. Hukuk sistemi, bağımsız ve tarafsız bir adalet anlayışına dayanmaktan uzaklaşmış; iktidarın müdahale araçlarından biri haline getirilmiştir. Bugün halkın sandıkta ortaya koyduğu tercih yok sayılmak istenmektedir. Türkiye'nin yakın tarihinde tankla ve silahla yapılan darbelerde hangi hedefler gözetildiyse, günümüzde benzer sonuçlara yargı eliyle ulaşma yönünde bir irade devreye sokulmuştur. Ortada açık bir otoriterleşme girişimi bulunmaktadır: Hukuk görüntüsü altında uygulanan siyasi tasfiye operasyonlarıyla, yerel yöneticiler sırayla saf dışı bırakılmaktadır. Bu uygulamalar doğrudan Cumhuriyet Halk Partisi’ni hedef almakla kalmayıp, seçilmiş yönetim anlayışını ve demokratik yerel yönetişimi ortadan kaldırmayı amaçlayan bir merkeziyetçi müdahaledir. Toplumsal açıdan bakıldığında ise yaşananlar, sadece bireysel hakları değil; halkın yönetime katılma imkanlarını, kendisini karar süreçlerinde temsil etme duygusunu ve kamu otoritesine olan güvenini sarsmaktadır. Belediyeler üzerinden hizmete erişen, söz söyleme hakkı kazanan yurttaş, artık sistem dışına itilmektedir. Bu durum, hukukla idare edilen bir devlet düzenine değil, halkın siyasetle olan bağının koparıldığı bir yönetim biçimine kapı aralamaktadır. Sonuç olarak bu tablo, hukuk açısından geçersiz temellere dayanan; siyasi düzlemde vesayet anlayışını yeniden diriltmeye çalışan; toplumsal düzlemde ise güvensizlik ve yılgınlık yaratan bir tabloyu karşımıza çıkarmaktadır. Seçme ve seçilme hakkı, görünüşte korunuyor olsa da pratikte işlevsiz hale getirilmiştir. Bu duruma sessiz kalmak; temel hak ve özgürlüklerin zayıflatılmasını, yargının araçsallaşmasını ve halkın iradesinin geçersiz kılınmasını meşrulaştırmak anlamına gelir. Bu karanlık gidişata razı olmak, Türkiye’yi hukukla değil, keyfiyetle yönetilen bir rejime mahkûm etmektir. Tekrar ifade ediyorum, Bu süreç hukuken sakat, siyasal olarak müdahaleci ve sosyolojik olarak yıkıcıdır. Herkes bilmelidir ki; Biz Cumhuriyet’in partisiyiz. Gücümüzü Kuvayı Milliye’den, kararlılığımızı halktan alırız. Biz, halkın iradesinden başka hiçbir güce boyun eğmeyiz. Bu düzeni kuranlar ne kadar korkuyorsa, biz o kadar kararlıyız. Mücadelemizden bir adım bile geri atmayacağız.” dedi.