Özellikle kış mevsiminde boğazlarımız ağrıyınca aklımıza ilk gelen bitkidir adaçayı.

Özellikle kış mevsiminde boğazlarımız ağrıyınca aklımıza ilk gelen bitkidir adaçayı. Kah kendimizin topladığı kah poşet çay… Hemen delmeyiveririz. Basarız üstüne bir limonu, sonra ne kadar da iyi gelir. Adaçayının özellikle bizim kültürümüzdeki yeri yadsınamayacak kadar çok. Vücuda etkilerinden olsa gerek, adaçayı bir mutfağın olmazsa olmazı konumunda.

Adaçayının dünya ve insanlık üzerinde ise çok eski bir hikayesi var aslında. Özellikle antik dönemin şifalı bitkisi olarak tanımlanan Adaçay için kullanılan şu cümleyi hiç duymuş muydunuz; ‘dikmişsen adaçayını bahçeye, ne gerek var ölmeye’.

Mısır'da doğurganlık ve bereket için kullanırken, antik dönemin Yunan ve Roma'sında uzun süre taze kalmayan etin dayanıklılığını arttırmak için kullanılmış. Avrupa'da büyüden korunmak için, Arap yarımadasında ise ölümsüzlük veren bitki yani şifalı iksir olarak…

Adaçayı, 2001 yılında International Herb Association (Uluslararası Şifalı Bitkiler Derneği) tarafından yılın bitkisi seçilmiş. Yani adaçayı deyip geçmemek gerekiyor. Dünyanın tüm kültürlerinde kendine yer bulmuş bu bitki.

Demliklerimizin baş tacı olan adaçayını yudumlarken yazdığım bu cümleleri siz de okuduktan sonra eşlik edin, hadi kalkın bir adaçayı demleyin…

İyi haftalar dilerim…