“Kadın Kokusu” filmini izlediniz mi, bilmiyorum. Hani şu ünlü oyuncu  Al Pacino’nunm başrolünde oynadığı 1992 yapımı filmi.

“Kadın Kokusu” filmini izlediniz mi, bilmiyorum. Hani şu ünlü oyuncu  Al Pacino’nunm başrolünde oynadığı 1992 yapımı filmi.

Her ne kadar oynadığı yıl çok sükse yapan, beğenilen film, ününü yıllarca sürdürmüştü. Hâlâ da “Kadın Kokusu” denince aklınıza belki de hemen o film geliyor ama yazımın konusu o film ve o filmdeki karakterin kendisi Al Pacino değil. Aslında yazımın sadece konusu “koku” ile ilgili.
Hani çoğu kez hemen “tazı gibi” deriz ya bazı insanlardan söz ederken. Bununla da koku ayrımını iyi yapan kişilerden sitayişle yani övgüyle söz etmiş oluruz.
Amacım sizi ikide bir ters köşe yapmak değil. Sadece konuya, sizi ısıtarak girmek istedim. Hem narkotikle hem de deprem sonrası enkaz altında kalanlarla ilgili aramalarda, köpeklerin yeteneklerinin çok ünlü ve bu alanda daha da yararlı olduklarını iyi biliriz.

Söze köpeklerle başlamam doğaldı çünkü unvanlarını kabul etmemiz gerek. “Kokuda üstlerine yok.” demek en doğru söz olur. İşte bu yüzden bence, onlardan hemen sonra gelen varlık kediler bence. Sakın ukalalık ettiğimi sanmayın. Birçok yazımda, yeri geldikçe sık sık söz etmişimdir kedilerden çünkü neredeyse “Gözümü kedilerle açtım.” diyebilirim. Çocukluğumdan beri kedilerle içli dışlı bir ailenin bireyi oldum. Daha sonra da neredeyse yaşamımın her evresinde, çevremde ve evimde en azından bir kedi oldu muhakkak. Kısaca, dostlarla yaptığım söyleşilerde en çok söz ettiğim varlıklar kedilerdir diyebilirim.
Kedileri, belki de fare tehlikesinden ötürü baş tacı eden Mısırlıları unutmamalıyız bence. Asıl söz edeceğim, kedilerin de en az köpekler kadar yetenekli olduklarını kabul etmek.

Kedisi olanlar hatta kedisiz yapamayanlar çok iyi bilirler ki kedi, önüne konan yiyeceği yemeden önce muhakkak koklar. Belki balık gibi yoğun aromalı yiyeceklerde daha heyecanlı davrandıklarını kabul etmeliyiz ama pek sevmedikleri sebze yemeklerini bile şöyle bir koklarlar, sonra da - belki de yağın dayanılmaz kokusu nedeniyle - sebzeyi bile yiyebilirler. Zaten çocukluğumdan anımsadığım, etsiz de olsa yemek sularına eklenmiş ekmekleri bile hapır hupur yerlerdi ayırım yapmadan. Son yıllarda çok yaygınlaşan kedi mamaları bile bu amaçla - yani onların damak zevkleri düşünülerek - tavuklu ya da balıklı olarak hazırlanıyor. Kuşkusuz sebzeli seçenekleri de var kedi mamalarının ama etin o dayanılmaz kokusu genellikle çekici geliyor onlara.
Belki başka bir yazımda söz etmişimdir son ve en genç kedimden. Oğlumun bana edindirdiği son kuşak erkek kedim “Meşe”, dostluğumuzun ilk günlerinde - bence - yağın dayanılmaz kokusu ile sebze yemeklerinde bile bana eşlik etmişti seyrek de olsa.
Biliyorsunuz kediler ilk karşılaştıkları diğer kedilerin arkalarını koklarlar. Daha da ileri giderek, erkek kedilerin çişlerini ederek bıraktıkları işaretleri ustalıkla koklar ve kimlik saptaması yapar diğer kediler.

Bence kediler bu konuda yadsınamayacak derecede uzmandırlar. Şu anda beslediğim yani demirbaş, en  azından 6 kedi var. Sırf bunun için 6 ayrı teneke salça kutum var. Eksildikçe hepsinin üstünü tamamlarım neredeyse her öğün. Diyelim “Akıtmalı” denen kedim önce kutudaki mamayı koklar ve yemeyip diğerini koklar. Kısaca, başka kedinin  kokusunun  sindiği mamadan yemez ve yabancı koku sinmiş mamayı yemez. Yese de çok aç kaldığı için yapar bunu. Ben de buna önlem olarak her öğünden önce, kutudaki mamaların üstüne biraz taze mama koyarım ve o sorunu da çözmüş olurum.