“Aman aman, aman diyeyim!” Siz siz olun, size uzatılan her havuca hemen saldırmayın. Yadırgadığınızı hatta şaşırdığınızı görür gibiyim şu anda ama bunda şaşıracak ne var?

“Aman aman, aman diyeyim!” Siz siz olun, size uzatılan her havuca hemen saldırmayın. Yadırgadığınızı hatta şaşırdığınızı görür gibiyim şu anda ama bunda şaşıracak ne var? Çok açık söyledim: Havuç seviyor olabilirsiniz ama gördüğünüz her havuca hemen  saldırmayın. Hele havuç bir ipin ucunda, ip de bir sopaya bağlı ve sopa daima sizin bir adım ilerinizde ama bir türlü ona ulaşamıyorsunuz. Ulaşsanız zaten havuç sizin olacak, doya doya yiyeceksiniz kıtır kıtır ama iş hiç de öyle olmuyor. Neden derseniz, havucu taşıyan sopa  zaten sizin gövdenize bağlı. Siz bir adım daha attığınızda o da bir adım ileriye gidiyor. Özetle, bu bir kısır döngü.
Yaşamınıza dönüp baktığınızda bunu çok yaşadığınızın ayırdına varıyorsunuzdur ama kahrolsun havucun dayanılmaz çekiciliği, her adım atışınız sizi heyecanlandırıyor ama değişen bir şey olmuyor. Vuslat yani kavuşma daima bir adım uzağınızda. O anın heyecanı, mantıklı düşünmenize engel oluyor ne yazık ki! Akıl tutulması böyle bir şey olmalı. Defalarca yaşadığınız hâlde yine yanılgılarınızdan ders almıyor, hep aynı çukura düşüyorsunuz.

Geçenlerde orucu bozup bir bilet satın aldım yıllar sonra. Oysa her hafta çekilişe katılmıştım uzun süre kupon yatırarak. Hani şu belirli sayıdaki sözcüğü tahmin edip oynadığınız oyunlardan. O sayıları bir defacık da olsa tuttursanız beliniz doğrulacak ama ne gezer! Bırakın tutturmayı, o güne kadar yatırdığınız paraları biriktirseniz belki de kâr etmiş olacaksınız tasarruf ettiklerinizle ama insanoğlunun gözü doymuyor bir türlü

Özellikle kumar oynayanlar bunu çok iyi bilir. Kazandığınız sürece oynamayı bırakmak hiç aklınıza gelmez. Daha kazanmak, daha daha fazla kazanmak, hep kazanmak! Doyumsuzluğun daniskası! Zaten başımıza ne gelirse bundan gelmiyor mu? Daha çok kazanmak uğruna eldeki avuçtakini kaybetmek. Kısaca, çaba harcamadan kazanmak çok tatlı geliyor insanoğluna. O anda sürekli kaybedenlerin çektikleri aklınızın ucundan bile geçmiyor. İşte öyle bir şey! İpin ucundaki havuç da aynı şey! Ona ulaşmaya o kadar yakınsınız ki…Bir adım… En fazla bir adım sonra doyuvereceksiniz. Kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi?

İşte bunu iyi bilen düşünürler (ki onlar hep sizin elinizdekini gözler) hemen bir sopa bulup onun ucuna bir ip bağlıyor, ipin ucuna da bir havuç (!) bağlıyorlar. O sopayı da sizin elinize tutuşturup sizi seyre dalıyorlar. Onlar sizi seyrederken kim bilir ne kadar mutlular!