Face’i ne zaman açsam bıkmadan usanmadan şunu soruyor bana: “Ne düşünüyorsun?”

Face’i ne zaman açsam bıkmadan usanmadan şunu soruyor bana:
“Ne düşünüyorsun?”
Derdin ne be Face’im! Benim aynaya bakmaya yüzüm mü kalmış ki sana verecek cevabım kalsın. Çek git başımdan ey zirvesi dumanlı Feysçiğim!
Şimdi de şöyle düşünenler hatta benim karşımdaymış gibi sesini yükselterek ve kavga eder gibi söylenenler olabilir: “Ne diyorsun sen arkadaş! Hem baştan ‘Face” diyorsun, hem sonunda ‘Feys” diyorsun. Bu ne tutarsızlık?”
Sinirlenmeyin. Ne dediğimin, ne yaptığımın farkındayım.
Önce Face diye başlıyorum söze çünkü marka gibi, oluşumun adı o. En sonunda “Feys” yazıyorum çünkü ben güzelim ülkem Türkiye’de yaşıyor ve Türklere hitap ediyorum. Kısaca “Dilim nasıl söylenirse öyle yazılır.” Anlaştık mı? Anlaştıysak konuyu genişletelim.
Hani ne demişler: “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.” Ben de ona göre yani yaşadığım ülkenin, toprakların yasalarına, kurallarına göre yaşar ve yazarım.
Çok mu uzun ettim? Umarım kaba bir söylem olmadı. Argo gibi gelse de değil aslında. İçimden geldiği gibi yazmak istiyorum çünkü ülkemizin bulunduğu ortamda balatalar eridi eriyecek aşınmaktan!
Konuya dönmek bazen zor ama madem ki öyle başladık, konuya dönmek zorundayız.
Ben ne düşünüyorum bu konuda, biliyor musun hatta biliyor musunuz? Yazayım.
Feys bize hem ne düşünüyorsun diye soruyor hem de yandan yandan çatıyormuş gibi geliyor bana. İlle de açık vermemi istiyor, sırrım var da açıklamıyormuşum gibi sorgu suale giriyor. Kısaca “Dök içini.” diyor. Dökeyim de başım derde mi girsin? Hem konuş deyip hem de “Ne konuşuyorsun len! Çakayım mı iki Osmanlı tokadı sana şimdi!” diyor sanki.
Feysin derdi dert de bizim tuzumuz kupkuru sanki. Hani derler ya “Kafamda binlerce tilki ama kuyrukları değil birbirine değmemek, adeta birbirine dolanmış. Ne yana dönsen bunalım duvarı, hiddet bombası! Birine “Canım!” diyecek olsan titrek ve sevgi dolu bir tonla, seni paralayacakmış gibi “Canın çıksın!” diyor en azından bakışlarıyla. Ruh hâlimiz aynen böyle. Belki de bana öyle geliyor.
İnsan dürüst olmalı, açık olmalı, saydam olmalı; yani yeni temizlenmiş cam gibi olmalı ama bu sefer de karşındaki kişi, anında dünyanı karartabiliyor senin.
Bir de kurallar, yasalar, alınganlar, yani her giysiyi üstüne uyacak sananlar var. Parlayıveriyorlar. Takdir edilsen iyi de… Öyle kolay mı ne düşündüğünü yazmak, söylemek. “Dök için!” veya “Anlat da dinleyelim arkadaş!” diyenin ses tonu bile içi gibi tedirgin, titrek.
Yapma Feys arkadaş! Gel şunu feys feyse konuşalım. İş o  kadar ucuz veya basit değil. Onda da enflasyon var tüm dünyada olduğu gibi.
Bir de ağzımdan laf alıp benim silahımla beni vurma ey Feys. Anladık; yaz, paylaş da rahatla diyorsun, iyi güzel de sana göre hava hoş. Sonra yasalar ne der, sen ne dersin! Etme eyleme durup dururken. Başımızı derde sokma gözünü seveyim! Ben sana kestirme bir cevap vereyim:
“Gel de ne çektiğimi bir de bana sor!”