Türkiye’de adam kayırma ve torpil o kadar yaygınlaştırılmış bir o kadar da normalleşmiştir ki; bu durumu düzeltebilmemiz için çok büyük çaba sarf edilmelidir.

Bu sistem kaldırılmak istendikçe büyük bir dirençle karşılaşılacak. Kilit noktaların da oturan bu kişililer her türlü yola başvurarak, işlerine torpille ve adam kayırmakla devam etmek her türlü yola başvuracağı için, bu direnci kırmak hiç de kolay olmayacaktır. İşte bu yüzden Bu yüzden, torpilin ima edilmesine dahi imkân verecek her türlü şeyden kaçınılması çok önemlidir.
Liyakat; “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluğu”,  “verilen bir görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak” da tanımlanabilir veya “bir işin, layık olan kişiye yaptırılması” şeklinde de anlamlandırılabilir ya da “bir işi, en iyi yapacak kişiye vermek” olarak da dile getirebilir. Liyakat, bu ve benzeri şekillerde birçok tarifle anlatılabilir. Tarifler her ne şekilde olursa olsun, Türkiye’deki sıkıntı, liyakatin tanımlanamaması veya anlaşılamamasından kaynaklanmamaktadır. Türkiye’deki sıkıntı, liyakatin uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Yani soyuttan somuta geçirilememiştir.
Adalet mülkün temelidir sözünün Atatürk'e ait olduğu düşünülür fakat bu söz Hz. Ömer'e aittir. Adalet mülkün temelidir sözü ile anlatılmak istenen bir devletin veya düzenin esası adalettir. Bir ülkede Hak ve Adalet varsa; o ülkede, çok büyük ve çok güçlü bir devlet ortaya çıkar, o ülkenin halkı, ahlaklı, mutlu ve huzurlu olur. Hak ve Adaletin olmadığı bir ülkede, insanlar her zaman öfkeli ve her zaman bir birine düşmandır. Ülkenin iç barışı hiçbir zaman sağlanamaz. Sürekli olarak Hakkının yendiğini düşünen ve zulme uğradığına inanan insanlar, hiçbir zaman huzur bulamaz ve mutlu olamazlar.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. ve 70. maddeleri ile Devlet Memurları Kanunu’nun 3. maddesinde görüldüğü üzere, memuriyete alınmada ve görevde yükselmede liyakatin esas alınması gerektiği açıkça belirtilmektedir. Buna rağmen siyasetçilerin ve bürokrasinin torpil mekanizmasını işletmesi inanılır şey değildir. Üstelik yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinde: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar, Anayasaya aykırı olamaz.” denilmektedir. Yani herkes, Anayasaya uymakla yükümlüdür. Anayasa, torpil yapamazsınız demesine rağmen, siyasetçilerin ve bürokrasinin, Anayasayı hiçe sayıp torpili Türkiye’de uygulamaya çalışmaları, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu gerçeğiyle çelişmektedir.
Ülkemizde çok yaygın bir uygulama olan; kamu kurum ve kuruluşlarının yaptığı sınavlar, adaletten uzaktır. Gereksiz yere kaynak israfına yol açan ve bilimsel bir nitelik taşımayan bu kurum sınavları, memur olmak isteyen insanlar için de bir zulüm haline gelmiştir. Bu sınavlarda, okullarda ve üniversitelerde okutulan derslerin bilgilerinin ölçülmeye çalışılması yanlıştır. Zira kişi, bu bilgileri zaten bilmektedir.( acaba bu sınavı yapanlar ne kadar bilgiye sahip) Kişi, bu bilgileri bilmeseydi, okuldan mezun olamazdı ve sınava da giremezdi. Elinde diploması olan bir insana; “Bu diplomayı sana boşuna vermişler. Ben, sana verilen bu diplomaya güvenmiyorum. Senin okulda ve üniversitede öğrendiğin bilgiden şüphe ediyorum, bu kişiye diplomayı veren eğitim kurumlarını hiçe saymak demektir. Kişinin elindeki diploma, okulda ve üniversitede öğrendiği bilgileri ispatlamak için yeterli değilse; o zaman bu ülkedeki okulların ve üniversitelerin hiçbir anlamı yok demektir. Diploması olan bir kişinin, mezun olduğu okulda ve üniversitede öğretilen tüm bilgileri öğrendiği kabul edilir. Tabi ki her mezun, bu bilgileri eşit düzeyde öğrenmemiştir. Her öğrencinin diploma notu farklıdır. Zaten bu durum, okul ve üniversite tarafından ölçülmüş ve her öğrencinin, öğrenim bilgisi bir not verilerek diplomada belirtilmiştir. Kişi memurluğa alınırken, okuldaki ve üniversitedeki eğitiminde okuduğu bilgiler esas alınacaksa, bunun için sınav yapmağa gerek yoktur. Kişilerin, diploma notuna göre sıralamaya tabi tutulması yeterlidir. Bu yüzden; kişiler memurluğa alınırken veya görevde yükseltilirken okullarda ve üniversitelerde öğretilen bilgiyi ölçmek çok saçma bir şeydir.
 
Sorunsuz ve başarılı bir yönetim için ise adalet ve liyakat kavramları önem kazanmaktadır. Genel anlamda her insana hak ettiğinin verilmesini ifade eden adalet, herkesin yeteneklerine uygun olan işle meşgul olmasını ifade eden liyakati gerekli kılmaktadır.
Yani kısaca LİYAKATİ esas almalıyız. Sadakat ve riyakat (buda benim deyimim) sonuçları ortada….