Birisi ne zaman benim burada yaptığım gibi anılarını yazsa geçmişi anımsayıp hep içimi çekerim: “Ah! Ben neden günlük tutmadım, bir bakıma tarihe not düşmedim yaşadıklarım ve düşündüklerimle?”

İşte böyle hayıflanır dururum ya da şimdi olduğu gibi aklıma gelenleri, dereden tepeden, bölük pörçük anlatmağa çalışırım ama ne anlatsam bir yanı hatta bazen pek çok yanı yanlış olur ya da eksik kalır. Siz de hak verirsiniz ki pek de içine sinmez insanın böylesi.
Anı, sadece yaşananlar değildir. Öyle “Şöyle oldu da şöyle bitti.” demekle hesaplaşmış olmazsınız kendinizle. Evet, yanlış okumadınız, bir iç hesaplaşmadır da yazdıklarınız. Sizi doğrudan ele verir çünkü o satırları yazarken kendinizi açmışsınızdır kendinize. Günün birinde bunu bulup, alıp okuyacaklara…
“Anne Frank’in Hatıra Defteri”ni muhakkak okumuşsunuzdur. Okumamışsanız ilk fırsatta okuyun derim.  “Öldükten sonra da yaşamak istiyorum.” diye tarihe bir bakıma not düşen Anne Frank’in yazdıklarını. Nazilerin kol gezdiği günlerde bir binanın  bir bölümünde   yaşayan ya da bir bakıma saklanan, genç kızlığa geçmekte olan bir kız çocuğunun anıları anlatılır.
Benim “günlük tutmamış olmak” pişmanlığımı biraz da tetikleyen ve bu eksiğimi hep başıma kakan duygu, kız kardeşimin günlük tutma alışkanlığıdır. Eğer günlük tutmuş olsaydım, belleğimin bir köşesinde sönükleşen görünümler ve gerçeklikten yavaş yavaş uzaklaşan tablolar, olaylar net bir biçimde elimin altında olacaktı.
Bu konuda hemen aklıma geliveren ve aklıma her gelişte beni pişmanlığa sevk eden Mina Urgan’ın o pırıl pırıl, akıcı anlatımının ürünleri geliyor:
Bir Dinozorun Anıları, Bir Dinozorun Gezileri. İkisi de akıcı bir anlatımla bizi çok ötelere götürüp çok hoş duygular uyandırıyor içten ve sıcak anlatımıyla.
Günlük tutmaktan bir sonraki adım da yıllar sonra o olaylardan esinlenip ya da onlardan yola çıkarak yeni eserler ortaya çıkarmak gibi. Bunun en canlı örneği, bir rastlantı sayesinde elime geçen ama henüz oturup söyleşemediğim Turgut Çamer’in “Mazi Arkeolojisi ” adlı, geçenlerde okuyup bitirdiğim anılar kitabı. İnsan her güzel kitaptan sonra hemen kendiyle hesaplaşmaya giriyor sanki. Bu da yeniden ve güzel şeyler yazmaya itiyor insanı ve her yeni kitap, elinizden tutup sizi sanki yazacağınız kitabın ilk sayfasına götürüyor.