“Bir hişt sesi duyarsan kulak vereceksin. İster dışarıdan ister dışarıdan. Özellikle içeriden geliyorsa daha da önemseyeceksin.” diye yazarken…

“Bir hişt sesi duyarsan kulak vereceksin. İster dışarıdan ister dışarıdan. Özellikle içeriden geliyorsa daha da önemseyeceksin.” diye yazarken…
“Hişt!”
İçeride kimse yok. Ses sanki yanımda oturan birinden geldi ama yanımda biri yok hatta evde de…
“Ee, kim bu?”
Bakınıyorum, gerçekten kimse yok. İnsan bazen sohbet etme gereksinimi duyar ama koydunsa bul, nerede?
“Hişt!”
“Neredesin?”
“Hiçbir yerde.”
“Peki bu ses?”
“Sese bakma sen, söylenene bak!”
“Delirdim mi ne?”
“Saçmalama!”
“Ama gaipten sesler duymağa başladıysam işim bitik.”
“Yoo, neden işin bitsin?”
“Böyle huylandım, kimse yokken sesler duymam normal mi yani?
“Yok canım, ona takılma. Biraz konuşalım.”
“Hangi konuda?”
“Örneğin yolda giderken arkandan gelen biri hişt dedi.”
“Ee?”
“Ya da karşıdan biri…Kulak vermez misin?”
”Dinlerim canım ama neden seslendi hem de uyarır gibi?”
“İşte bunu söylemek istedim. Kulak vereceksin ki ne dediğini anlayasın.”
“Ne gibi?”
“Belki seni uyarıyor, belki de bir önerisi var.”
“Hangi konuda?”
“Ne bileyim. Diyelim ‘İnsanlara kulak ver!’ gibi yararlı bir şey söyleyecekler.”
“Ee?”
“E’si o işte. ‘Kimseyi kırma, anlamadan konuşma. Özellikle bilmediğin konularda ahkâm kesme!’ diyecekler.”
“Ne yararı var bunun?”
“En azından işin aslını bilmeden konuşmakla başını derde sokmazsın. Karşındakinin söyledikleriyle sinirlerin bozulmaz.”
“Konuşan arkadaşım mı da onun dediklerine kulak vereyim.”
“Sadece arkadaşlarınla mı diyaloğa girersin?”
“Yoo! Öyleyse…”
Belki kırılma, üzülme diye seni uyarmak istedi dostça.”
“Bilmem. Sorar, anlarsın. Birisi sana ’Hişt!’ dediyse ne çıkar? Hişt demek kadar masum bir şey var mı? O kadar bunaldınız ki bu ara, gelene geçene ters davranıyorsunuz.”
“Çok bunaldık ama.”
“Haklısın ama dinlemeden yaftalamayın insanları. Önce dinleyip anlayın, sonra konuşun.”
“Peki sen kimsin, nesin?”
“Ne kimi? Hiç kimseyim. Ben senin kaybolmak üzere olan sağduyunum!”