“Ne yazsam?”

 
                                             
 
 “Ne yazsam?”
Bunu okuduğunuzda, mırıldanmasanız da içinizden belki de “Dengesi mi bozuldu?”  ya da “Bellek kaybı mı var da böyle diyor. Belki de farkında olmadan yazının başlığını yazıyor yeniden?” diye düşünmüş olabilirsiniz.
Bazen hiç gerek yokken bir şeyle başlar insan, yoğun bir günün beklediği bir sabah bile yazmağa başlayıp bırakamadığınız olur. Bunlar hep yazma zorunluluğunuz olmadığı zaman dilimleriyle ilgilidir.
Bir an sürücüyü düşünelim. Belediye otobüsünün sürücüsü hiç “Nereye gitsem, ne zaman gitsem?” diye düşünebilir mi ya da hastanede görevli bir doktor “Kimi muayene etsem, hangi tahlilleri istesem?” sorularını sorabilir mi kendisine ama bir sürücü belli tempoyla belli yerlere gitmek, bir doktor belli sürede saptanmış hastaları muayene etmek zorundaysa bir yazar da kendinden beklenen zaman diliminde yazmalıdır.
Konu sıkıntısı diye bir sorunum olmadı. Yazmak isteyeni bekleyen o kadar çok konu var ki… Hele günümüzde…
Bana gelince, toplumdaki her birey gibi - özellikle şu sıralar - ben de yaşananlara sevinen ya da üzülen biriyim. Sizin şu veya bu işle uğraşıyor olmanız ayrıcalık sağlamaz size. Nerede yaşıyorsanız o toplumun her bireyi gibi etkilenirsiniz her tümceden (cümleden) ya da davranıştan. Özellikle çağımızın hızlı iletişim araçları bizi bilgi bombardımanına tutmaktadır her an. Kısacası gerek fikir gerekse bilgi yağmurunun bizi her gün sırılsıklam ettiğinin ne farkındayızdır ne de bundan yakınma hakkımız vardır. Yakınsak bile hiç yararı olmaz çünkü görüş, fikir, duygu gelip bizi sobeler.
Umarım canınızı sıkmak istediğimi sanmamışsınızdır. Sadece her yazıda değilse bile belli konulara değinmeğe çalıştığımı anlamışsınızdır. Sizinle konuşur gibi yazmak da hoşuma gidiyor, bunu yadsıyamam. İşte bu yüzden elimden geldiğince, hoşgörünüze sığınarak,  değişik türlerde ve konularda  yazarak sizi sıkmamağa çalışıyorum.
Biraz önce de vurguladığım gibi yazacak konu o kadar çok ki… Yeter ki yazmak isteyin. Bu arada kara gülmeceye de hayranım. Ayrıca “ters köşe” yapmak da sürprizin bir türü bence.
Bu yazı biraz da iç dökme oldu sanırım “konudan ola çıkarak”. Aslında aklıma gelen  ilginç konuları ya da cümleleri bir kıyıya not ediyorum, koşullar elverişli değilse ilk fırsatta hatta…
Yazarken ya da daha doğrusu yazı bittiğinde “Oh, bir konuyu (zorluğu) da atlattık, yaşasın!” demiyorum anlayacağınız. Sadece görevimi tamamlamanın verdiği hazzı duyumsuyorum.