Bir zamanlar çul dokuyan kadınlar vardı.

Bir zamanlar çul dokuyan kadınlar vardı.
Kadınlar diyorum çoğu da yaşlı ninelerdi.
Rahmetli babaannem tam bir Osmanlı kadınıydı.
Her şeyi bilirdi, ileriyi görürdü. Koyunlarımız vardı.
Beni babaannem büyüttü. Genelde onun yanında durdum.
Koyunların kırkım zamanı geldi mi beraber kırkardık.
Sonra yünleri derede yıkardık.
Sererdik çalılara, kuruyunca toplardık.
Asıl ondan sonra başlardı emek.
Yün tarağı vardı ninemin tutam tutam tarardı.
Küçüktüm tabi o zamanlar. ‘Şimdi ne öğrenirsen aklında o kalır’ derdi.
Sonra kirmenle eğirir ip yapardık ve ipleri kök boyayla kazanda kaynatarak boyardık.
Rengarenk Anadolu renkleri. Yani gerçek boya, şimdi her şey kimyasal.
O iplerle çul dokunurdu. Kazak örülürdü, patik örülürdü.
Çeyizlere nakışlar yapılırdı. İlmek ilmek işlenirdi.
Evler küçüktü ama mutluluklar büyüktü. İçinde koltuk takımı kanepe yoktu.
Bugünkü gibi evler büyüdü aileler küçüldü. Hiç tat kalmadı sanki.
Özlüyorum eski günleri, eski insanları. Hepsi yaprak dökümü gibi dökülüp gitti.
Bana da öğrendiklerim kaldı.
Annem bilmez mesela çoğu şeyi.
Ben merak ettiğim için görerek, izleyerek…
Allah rahmet eylesin ona da, tüm rahmete gidenlere.
Babaannemden bana miras öğrendiklerim kaldı!