Elleri pisliğe bulanmış Yusuf, tuvaletin altını üstüne getirmiş fakat bir şey bulamamıştı.

Elleri pisliğe bulanmış Yusuf, tuvaletin altını üstüne getirmiş fakat bir şey bulamamıştı. Açılmadık, incelenmedik yer kalmamıştı. Küngü açmanın gereği yoktu ama orta kattaki kadın, kocasının olaya ilgisiz kalıp uzaktan bakmasına da sinirleniyor, durmadan aynı şeyleri söylüyordu. İleri sürdüğüne göre casuslar tuvaletin içine bir alıcı gizlemişler, kocasıyla onun konuşmalarını dinliyorlardı sürekli. Yusuf yeni yeni inanmağa başlıyordu kulağına çalınan sözlere.  Evi bu karı kocaya kiralarken uyarmışlardı kendisini ama onlara aldırmamıştı. Haklılarmış meğer, bu çiftin davranışları hiç de normal insanlara benzemiyordu.
Pazar günü telaşla kapısına gelen kadın olayı anlatmış, ev sahibi olarak gerekeni yapmasını istemişti ondan. Alelacele tuvalete girmişler, kıyı bucak aramışlar ama bir şey bulamamışlardı. Kadın bu kez de alıcının, “es”in (**)  içinde olduğunu ileri sürmüş, oradan da bir şey çıkmamıştı. İşte şimdi de küngün açılmasını istiyordu. Alıcının aranmadığı tek yer orasıydı.
İkna çabaları boşa giden Yusuf, kadının dediğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Beşinci duraktan rica minnet getirildi Hurşit Usta. Künkler tek tek açıldı. Bir şey bulunmaması gayet normaldi ustaya ve herkese göre ama kadın hâlâ “Nasıl?” diyordu. “Nasıl olmaz? Orada olduğunu söylemişlerdi bana.”
Bütün bu telaş arasında, ailenin kızlarından birinin ortadan kaybolduğunu fark etti Yusuf. Onu son gördüğü anı düşündü. Üstünde eski püskü kıyafetler vardı. Kirden, pislikten eli yüzü görünmüyordu. Saçları tel tel dağılmış, bazıları da düğümlenmiş urgan parçası gibi görünüyordu. Göründüğü gibi kaybolmuştu dipteki odanın orada. Evet evet, biraz değil, epeyce anormal bir aileydi bu aile ama çevreye de zerre kadar zararları yoktu.
Tüm aramalar bittikten sonra bile kadın hâlâ diretiyordu telaşlı bir ses tonuyla:
“Başka nerede olabilir? Şuralara da baksak!”
Yusuf’unsa darılsalar bile artık uğraşacak hâli kalmamıştı. Eve dönüp ilk bulduğu yere uzandı. Onlar hakkında önceden anlatılanları düşündü. Bu karı koca, bir zamanlar mutlu bir çiftmiş. Önceki kuşaklardan geliyormuş bu dengesizlikleri. Hiç zarar vermezlermiş çevrelerine ama olur olmaz şeylerden de ürker, çekinirlermiş. Sürekli, birilerinin kendilerine kötülük edeceğini söylerlermiş. Bu yüzden de kimseyle konuşmazlarmış pek. Eskiden daha çok görüşürlerken komşularıyla şimdi iyice içlerine kapanmışlar. Zaten son olay bunların hepsini doğruluyordu. Demek ki bir de bu delilerle uğraşacaktı.
(“Büyük Kentte Bir Küçük” romanımdan)