Geçen gece kâğıdı ve kalemi aldım, oturdum masamın başına. O ne, kalem yazmıyor. Halbuki aldığım günden beri hiç kullanmamıştım, ilk kez kullanacaktım sözde.

Geçen gece kâğıdı ve kalemi aldım, oturdum masamın başına. O ne, kalem yazmıyor. Halbuki aldığım günden beri hiç kullanmamıştım, ilk kez kullanacaktım sözde.
            Ucunda minik plastik koruyucu mu var diye tırnağımla kurcaladım, yok. Denedim bir daha, yine yazmıyor. Bu havada da donmaz ama silkeledim, çiviyle yazar gibi bastırarak denedim, yok; öldüm Allah yazmıyor!
            “Ne eziyet ediyorsun, yazmıyorum işte! Zorla güzellik olur mu?”
            Ses nereden geliyor diye bakındım, yalnızım. Kalkıp açık camdan dışarı baktım, sokak lambası var Allah’tan ama sokakta in cin top oynuyor. “Haydi! Erdim ya da delirdim de gaipten sesler mi duyuyorum yoksa!”
            “Ne mırıldanıyorsun. Tüm olan biten senin saçmalamandan ibaret! Hem bırak benim yakamı!”
            “Sen konuşabiliyor muydun yani!” diye şaşkınla kaleme baktım. Hani derler ya “Bulsa kendi b…uyla kavga eder.” Aynen öyle durumdayım. Karşımda birisi olsa neyse, Kalem ve ben!
            “Peki.” diye yelkenleri suya indirdim. “Niye yazmıyorsun?”
            “Neden mi! Bir de soruyor. Sen benimle hiç ilgilenme, beni ciddiye alma…”
“Ne gibi?”
“Ne gibi olacak, haftalardır eline alıyor musun beni?”
“Nasıl yani? Neden?”
“Bu nasıl soru, ekmeği, sebzeyi, yiyecekleri neden alıyorsun? Alıp eve gelince kaldırıp çöpe atıyor musun?”
“Neden atayım, ben deli miyim?”
“Konuyu saptırma! Kullanmayacağın şeyi ya almayacaksın ya da aldıysan çöpe atacak ya da göz önüne koyacaksın ki şimdilerde pahalılık nedeniyle birdenbire yok olan o güzelim ‘askıda ekmek’ uygulamasında olduğu gibi gereksinimi olan alıp kullanacak.”
“Neden öyle yapayım, yazar çizerim diye aldıydım ama…”
“Aması ne, yaz o zaman. Gerekli diye aldığın o sandviçe dönüşmek üzere olan ekmeği bile atmıyor, peksimet gibi kurumuş da olsa çayına batırıp yiyorsun ya…”
“Ee, beni kullan, yaz o zaman!”
“Ama ben bilgisayarımda yazıyorum yazılarımı. Pratik oluyor, zaman kazanıyorum; yeniden yazıp basıcıda belgeye dönüştürmektense.”
“Anladım, anladım. Sen zaten benden önceki eski dostun daktiloyu paslansın diye dolaba koydun. Sonra da bilgisayarı buldun ya! Kim ciddiye alır da yardım ister dostun kalemden.”
“Ama pratik oluyor. Daha az zaman harcıyorum.”
“Sen yeni biriyle tanışıp arkadaş olduğunda eski dostlarla selamı sabahı kesen biri misin?”
“Ama…”
“Aması maması yok, bunun adı adam satmak, vefasızlık, değer bilmezlik.”
“Çok ağır konuştun!”
“Daha az söyledim. Dur sen, bilgisayarın bozulsun da gör o zaman! Dilerim Allah’tan bulasın üç vakte kadar! Ondan beliniz bir türlü doğrulmuyor. Pastayı bulunca ekmeği unutan Fransızlardan beter olun!”