Çanakkale’de ya da başka bir deniz kıyısında balık tuttunuz ya da balık tutanları izlediniz mi hiç?

Çanakkale’de ya da başka bir deniz kıyısında balık tuttunuz ya da balık tutanları izlediniz mi hiç? Bazı oltacıların yanında kova olur, muhakkak tanık olmuşsunuzdur. Tuttuğu balıkları o kovaya atacaktır ya da atmıştır çünkü balık karada yaşayamaz. Oltacı onu kovaya attığında artık onun yeni denizi ya da yaşam ortamı içi su dolu olan kovadır. Zaten benim anlatmak istediğim de bu. Şimdi soruyorum size, sizce balık o kovada mutlu mudur? Bence ilk anda bir korku yaşasa da suya kavuşunca rahatlar çünkü onun dünyası deniz ya da akarsu yani sudur.
            Sözü uzatmanın anlamı yok. Balığın da suya kavuştuğu an, tehlikenin bittiği andır. Benim asıl tahammül edemediğim şey, toprağa ya da kaldırıma atılan balıktır. Dahası kaldırıma atılan değil çırpınıp duran balıktır. Nasıl çırpınmasın zavallı. Evet o birisinin ya da birilerinin midesine gidecektir ama neden bu eziyet? “Sudan çıkmış balığa dönmek” sözü bile nevrimi döndürür benim. Neden mi, nefes alamadığınızı düşünün bir an. Diyelim başınızı suya soktular, nefes alsanız bir türlü, almasanız bir türlü. Nefes alamazsanız uzun süre yaşayamazsınız. Alsanız bu kez hava yerine su dolar ciğerlerinize ve ölürsünüz.
İşte tahayyül ettiğimde bile nefes darlığına yakalanmış, küvete başı sokularak bastırılmış biri gibi hissederim kendimi. Ölmenize saniyeler yani ramak kalmıştır.
Neden “Son Çırpınışlar” başlığını kullandığımı anlatabildim mi? Hani Nazım Hikmet’in, Abidin Dino’ya söylediği “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” sözü var ya, tıpkı onun gibi: ”Sen deniz altında yaşayabilir misin ey insanoğlu?”
İnsan olsun, hayvan olsun, bitki olsun; tüm canlıların oksijene gereksinimi vardır. O olmadan yaşayamaz. Balığın solungaçları akciğer gibidir. Sudaki oksijeni kanına taşır ve balıklar böyle yaşayabilirler. Kısaca sudan çıkarılan balık oksijensiz kalır ve kısa sürede yaşamı sona erer. İşte bu benzersiz bir yaşam mücadelesidir ve sonunda doğa kuralları galip gelir ve balık ölür. Bu yüzden balığın yaşamda kalmak dürtüsü ve direncini anlatır bize son çırpınışları, kendilerini oradan oraya atışları yani son çırpınışları çünkü yaşamak için yaratılmıştır. Bir an önce suya kavuşmak umuduyla var gücünü kullanır ve kendini yerden yere atar. İşte bu manzaraya hiç tahammülüm yoktur benim. Zavallı balık yaşamak için tüm enerjisini harcar ve çırpınır durur bunun için. Acıma duygusu bile bunu açıklamağa yetmez. Bunun için her canlı için ve ne zaman, hangi koşulda olursa olsun bu çırıpınışı gördüğümde derin bir çaresizlik kaplar benliğimi. Son nokta: Çaresizliğin çaresi, o manzaraya - hiç olmazsa  - tanık olmamaktır.