Son günlerde dilimize pelesenk olan, yapışan “Bir ara alo de!” sözü, dostlarımızın, arkadaşlarımızın, tanıdıklarımızın ne kadar ince bir uyarı sözüdür.

Son günlerde dilimize pelesenk olan, yapışan “Bir ara alo de!” sözü, dostlarımızın, arkadaşlarımızın, tanıdıklarımızın ne kadar ince bir uyarı sözüdür. Aslında sadece uyarı değildir, sitem ve vefasızlığı çağrıştırır duyanda ya da hissedebilende. Alışılan söylemle “Biz ne ara böyle olduk?”
Geçenlerde, geç kaldığım için, otobüsü kaçırmayayım diye koşarken bir arkadaşım bana dokunup hızımı kesti:
“Selam arkadaş, nereye böyle?”
Zaten alelacele çıkmıştım evden ve bu ikinci atağımdı çünkü yaklaşık aynı mesafedeyken telefonumu evde unuttuğumu fark etmiştim. Biliyorsunuz “Dünya yansa telefonum var içinde!”, onsuz bir yaşam çok anlamsızdır(!)
Nefes nefese kaldığım için ancak “Otobüse yetişeceğim, sonra ararım seni.” deyip maratonuma devam ettim. Hâlâ vicdan azabı çekiyorum ama ne yalan söyleyeyim, sonradan da olsa bir telefon bile edebilmiş değilim kendisine. Kim bilir benim gibi siz de kaç defa bu dolaylı sitemle karşılaşmış ama gerekeni yapamamış, kırgın kalbi onaramamışsınızdır.
“Dünya telaşı” dedikleri bu telaş aklımızı başımızdan aldı epeydir. Giderek “Telaşeler Bakanlığı” kurulsa ve komisyonlar toplanıp yaptırıcı yasa taslakları hazırlansa yeridir çünkü birbirimizden o kadar koptuk ki arada değil okyanuslar, galaksiler var. Hani şu moda deyimle “Ne ara?” sorusu var ya, tam da yerinde ama çözümü ufukta bile görünmüyor.
Yaşamımıza - eskiden olmayan - zamana karşı yarış denen bir şey geldi yerleşti ve oradan inmeğe hiç de niyeti yok. Neye, nereye ve neden yetişeceksek…  Her şey bu kadar önemliyken ne ya da neler önemsiz sizce? “Hepsi önemli!” dediğinizi duyuyorum ve ses tonunuzdaki rahatsızlığın da farkındayım. Evet, her şey önemlidir ama onların da önem sırasına göre yer alması gerek yaşamımızda.
Bu arada koşturma nedenlerimizin de önünde yer alması gereken dostlarımız, arkadaşlarımız değil midir sizce? Onlar olmasa biz kime anlatacağız sıkıntılarımızı, kime dökeceğiz içimizi de biraz olsun rahatlayacağız? Tabii ki dostlarımıza, arkadaş diye sarıldığımız kişilere…
Özellikle son yıllarda herkesin suratı düşük, herkes mutsuz hatta birçok bakımdan umutsuz ama ne yazık ki onsuz da yaşamın tadı tuzu yok. Alışılagelen güncel söylemle “Sahi, biz ne ara böyle olduk?” Kopardılar bizi arkadaş çevremizden; ötekileştirdiler, soğuttular, yaşamımızdan bıktırdılar. Her birimiz neredeyse “bir mutsuzluk abidesi”ne dönüştürüldük.
Unutmayalım, ne demiş atalarımız: “Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye!”
Ne dersiniz, atalım mı artık üstümüzden şu ölü toprağını ve bıkkınlık, umutsuzluk yükünü? Silelim, unutalım kalbimize demir atmış bu kötü gelecek tablosunu.
Dostlarımızın ve arkadaşlarımızın değerini bilelim. Unutmayalım, “Güzel yarınlar ancak ‘Benimdir!’ diyebilenlerindir!”