Şimdi “Nereden çıktı bu başlık?” diyeceksiniz, haklısınız. Hatta “Yaşam bir su mu ki de oradan kum çıkaralım?” diye yeni bir soru soracaksınız. Bu konuda da haklısınız yerden göğe kadar.

                             
Şimdi “Nereden çıktı bu başlık?” diyeceksiniz, haklısınız. Hatta “Yaşam bir su mu ki de oradan kum çıkaralım?” diye yeni bir soru soracaksınız. Bu konuda da haklısınız yerden göğe kadar.
 
Aslında “Bir Yerden Başlamak Lazım” diye bir başlık da düşünmedim değil ama çok bilindik olduğu için vazgeçtim. Bu kez de “Neden klasik demedin de bilindik dedin?”  dediğinizi duyar gibiyim. Bu konuda da haklısınız ama elden geldiğince “bilindik” sözcüklerle yazarak “ukala” damgası yemekten kaçındım açıkçası.
Şimdi de - argo olsa bile - laf salatası yaparak zaman kazandığımı sanabilirsiniz, yanılıyorsunuz.
 
Çocukluğuma ve ilk gençliğime döndüğümde - ikincisi hangisiyse - aklıma hemen yüreklilik gösterisi olan “dipten kum çıkarmak” becerisi geliyor. Denize, uygun bulduğu her yerden girmeğe çalışan bir küçük kent çocuğuydum. Küçük kent derken yanlış anlamayın. İstanbul’a çok yakın olmamakla birlikte, ulaşımı kolay olan ve bu yüzden ekonomisi oraya göbekten bağlı olan bir kent. Genellikle, çayın denize kavuştuğu kıyıda açılan bu halk plajını o yıllarda - çok şenlikli bulduğumuz için - yeğlerdik.
 
Yaz günleri oldukça dolu olurdu, hele hafta sonları. Bir gün önceden kararlaştırırdık zamanını. Öğle saatlerinde mahallede toplanır, yürüye yürüye çayın üstündeki tahta köprüyü geçer ve plaja ulaşırdık. Yoldaki sohbetlerimiz de çoğu bugünkü “geyik muhabbeti”ni andırır ve  havadan sudan konuları geçmezdi.
 
Plajın iki yan duvarı denize kadar uzandığından ve denizde de güvenlikten görevli cankurtaran kayıkla gezdiğinden para vermeden girmeyi deneyen arkadaşlarımız olmuştu ama bu girişimleri başarıya ulaşamamıştı. Hatta bir keresinde, günlerce uğraşıp kendi ellerimizle yaptığımız botla sızmaya çalışmıştık fakat denizdeki görevli tarafından başarıyla (!) püskürtülmüştük.
 
O gün de paket , torba veya filelerimiz ellerimizde yola koyulmuş ve biletlerimizi alıp plaja girmiştik. Herkesin mayosu üzerinde olduğundan hemen boş kabin aramağa başladık. Kabin dediğimize bakıp da gözünüzde büyütmeyin. Üstü yağmur ve güneş almasın diye kapatılmış, tren kompartımanı gibi bitişik düzen sıralanmış bir sürü dar odacık. İki beton yükseltinin üzerine tutturulmuş tahta oturmalıklar. Duvarda askı,yarım bir tahta kapıda da kapansın diye çengel. Yan yana bulabildiğimiz iki kabinde üstümüzü çıkardık, doğru kuma… Önceden saptanan kişinin getirdiği yaygıyı serdik. Topumuzu, yiyeceklerimizi onun üstüne bıraktık  ve terimizi atmak için suya daldık.
 
Yemek faslı bitip de sıra top oynamaya gelince keyfimize diyecek olmazdı. Tabii kumda yatıp güneşlenenler bundan çok rahatsız olurlardı. Onlar söylenedursun, biz voleybol becerimizi (!) gösterip etrafa hava atardık. Sonunda da sıra deniz sefasına gelirdi.  İşte o gün de böyle bir gündü.
 
Hani plaja gidersiniz de bir kıyıdan denize girersiniz ya arkadaşlarınızla. O anda “kim daha yürekli” gösterisi başlar. Yüzmek, bunun yanında  sıradan bir  iş. Gruptan birisi “Var mısınız dipten kum çıkarmaya?” der demez herkes yunus gibi dalar suya. İşte böyle bir yaz günü rüyasına (William Shakespeare ölmeseydi kulakları çınlardı kesin.)  çağırayım sizi. O gün ben de atladım denize onlarla birlikte.  Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın. Hepimiz dalacağız ve boyu geçen en derin yerden kum çıkaracağız. Hodri meydan!
 
O gün dipten kum yerine boş avuçla çıktığıma mı yanayım, yürekliliğim zedelenmesin diye yuttuğum onca suya mı yanayım yoksa bu yaşta bile hâlâ boğulma korkusu yaşadığımdan, yüzme öğrenmeye yanaşmayıp makarnayla denize girme zevkime (!) mi yanayım?
               
Yani ben de biliyordum orada dalmak için nefesi daha uzun süre tutmayı, avuçlanan kumu iyi saklamayı ve çabuk ama paniğe kapılmadan suyun üstüne çıkmayı göze almam gerektiğini. İşte yaşam da deniz gibi çok derin. Kolay ulaşamazsın eski günlere. Ulaşsan bile  bazen vurgun yemişsin gibi yaralar seni acı olaylar. Ellerin boş, hedefin uzakta kalmış ve  korkuların daha da ürkütücü olmuştur zamanın kıskacında.
 
Siz yine de dalmayı sürdürün. Kararlı ve yürekli olan, farkında olmadan deneyim elde edip kendini geliştirir ve günün birinde eli kum dolu olarak çıkar yüzeye. Kendisini izleyenlere gururla bakma sırası ondadır artık.