Ne diyordu Sezen Aksu bir şarkısında? “Bir kedim bile yok.” Haklı, insanın bir kedisi, hatta hiç olmazsa, en azından bir kedisi olmalı.   Ne demişler, “Yalnızlık Allah’a mahsus!”

Ne diyordu Sezen Aksu bir şarkısında? “Bir kedim bile yok.” Haklı, insanın bir kedisi, hatta hiç olmazsa, en azından bir kedisi olmalı.  
Ne demişler, “Yalnızlık Allah’a mahsus!”
İnsana gelince, hele bir de yalnız yaşayan insana… Bazen zaman geçmek bilmez. Canınız hiçbir şey yapmak istemez. Hani derler ya “Rahat batmış.” diye. İşte tam da öyle zamanlarda ateşe su koyup kaynayınca çay demlemek bile angarya gibi gelir insana. Hadi diyelim çay işini bir gayret çözdün. Durup dururken içini dökmek geldi içinden, şöyle bir “Oh!” deyip ferahlamak. Yani çay may bahane! Bir dostun olacak yanında ya da seni dinleyecek bir arkadaşın, seni o anda anlamıyor olsa bile… Sen dinliyor varsayacaksın zaten. Maksat iç dökmek.
İşte böyle anlarda bir çaresizlik girdabında olmamalısın. Başını koyacağın bir diz olmalı sen içini dökerken ama yok. Öyleyse bir kedin de mi yok?
Söylediklerine hiç itiraz etmeden seni dinleyen hatta mutluluk mırıltısıyla eşlik eden bir arkadaş. Bir elinde çay bardağı, diğer elinse mırıldayan kedinin tüylerinde. Arkadaş olsa bu kadar anlayışlı dinleyemez. Sanki o anda sadece sana ve senin dostluğuna gereksinimi var gibi. Her ne kadar sana cevap vermiyorsa da seni dinliyor. O kadar ince, anlayışlı. Hani yapabilse patileriyle omzunu pıt pıt edip sana “Haklısın arkadaş, boş ver!” diyecek.
Şimdi diyeceksiniz ki “İnsanın ille de bir kedisi mi olmalı köpek olamaz mı mesela?” Oluur, neden olmasın ama o mırıldanmaz ki, sadece hırıldar. Hatta bir tavşan bile düşünülebilir pamuk gibi tüyleri ve ürkek, çekingen, mahcup bakışlarıyla ama onun o onaylayan, “Haklısın arkadaş!” diyen mırıltısı ne olacak? Yok.
Öyle anlar olur ki insanın duvarlarla bile dertleşmek, onlara içini açmak isteği dolar içine. Patladı patlayacak bir balon gibisindir. İşte kedinin mırıltısı ilaç gibidir o anda. Sıkıntın buharlaşıp gitmese de gitgide hafifler. Bakarsın tüy gibi hafiflemişsin!
Nereden nereye geldik, değil mi? En azından artık duvarlarla konuşasın yok. Zaten başka ne yapabilirsin örneğin gecenin yarısında? Giyinip nöbetçi eczane mi arayacaksın yani bu saatte? Diyelim ki gittin ve buldun. Ne diyeceksin? “Çok sıkıldım, bunaldım. Ne önerirsiniz, ne iyi gelir bana?” Saçma hatta komik!
Aslında en iyi ilaç yine de candan bir dost ama o da yoksa yanı başında ruhunu sağaltacak bir mırıltıdır ilacın.