Otobüsün motoru çalışıyor ama hır hır yani alçak devirde.

Otobüsün motoru çalışıyor ama hır hır yani alçak devirde. Henüz hareket etmedik çünkü inen yolcuların dönmesini bekliyoruz moladan. Kaptan 20 dakika dedi fakat anlaşılan o ki kalkma vaktimiz geldi de geçiyor.
“Nerde kaldı bunlar, in de bir bak bakalım.”
Eski adıyla şoför muavini yani (host) inip kapının ağzından sesleniyor:
“… Turizm yolcusu kalmasın!”
“Öyle kapıdan sarkıp bağırmakla olur mu? Çabuk in de bir bak bakalım yiyen ,içenler duymamış olabilir. Tesisin içine gir de bak hem. Gecenin bu saatinde onların keyfini mi bekleyeceğiz!”
Kaptan yani sürücü belli ki sinirli, ne de olsa zamanında varması gerekiyor bir sonraki durağa. Otobüs zamanında gelmedi diye belki de homurdanarak bekliyordur bir sonraki yerde yeni yolcular.
Delikanlı arabadan atlıyor ve daha tesise girerken bile avaz avaz bağırıyor:
“… Turizm Çanakkale yolcusu kalmasın, otobüs kalkıyooor!”
Biz de camdan görüyoruz, tesisin içinde yerinden kımıldayan yok. Arabaya dönüyor muavin. Kaptan, biraz da oturan yolculara  hava atarcasına çıkışıyor muavine:
“Yolcuları saydın mı ben gelmeden?”
“Saydııım!”
“Nası saymak be! Bi daa say bakim!”
Torpido gözüne koyduğu oturma planını alan muavin dolu koltukları sayıyor.
“N’oldu?”
“Bi kişi eksik.”
“İn, bi da bak bakalım İçeri girip baktın, belki de sigara falan içiyordur bi köşede!”
Muavin atlıyor yeniden aşağıya ve hemen sonra genç bir kızla geri dönüyor otobüse. Kız yerine oturunca otobüs nihayet hareket ediyor.
Yanına oturan muavine soruyor kaptan “Neymiş?” diye.
Biletini vermişler ama firmayı ve koltuk numarasını söylememişler.
“Bu terminaller de iyice boşladılar bu işleri!” diye söyleniyor kaptan yola devam ederken ve ekliyor:
“İnsan bilet alana firmanın adını ve kaç numaraya oturacağını söylemez mi. Telefonuna gelen mesajdan da mı öğrenmedi yani bu kız yerini yurdunu!”
Biraz durup ekliyor “Sen şu ikramları da yap zaman geçirmeden. Millet sıkılmıştır beklemekten.”
Muavin yiyecek ve içecekleri dağıtmağa başlarken, arkada dinlenen yedek sürücü gelip yanına oturuyor kaptanın:
“Yoruldunsa, sıkıldınsa alayım?”
“Yok yok, iyiyim. Sen rahatına bak.”
Bir süre garip bir sessizlik çöküyor ortalığa çünkü sayısı azalan yolcular kaldıkları yerden dalıyorlar belli ki yarım kalan uykularına veya düşüncelerine.
Sonrasında konu açıyor yedek sürücü:
“Bi defasında benim bi önceki yedek kaptanım anlatmıştı…”
“Ee?”
“Onun evlere şenlik bir muavini varmış.”
“Hıı!”
“Bi gün giderlerken muavinine sormuş ‘Beşi bi arada arttı mı ikramlarımızdan?’ diye.”
“Eee?”
“ O da bizim kaptana ‘Yok.” demiş.
“E, ne var bunda, gayet normal yani yoksa yok!”
“Ama o da muavinine ‘Peki nelerimiz var?’ diye sorunca o da ‘Üç tane ikisi bir aradamız ve iki tane de üçü bir aradamız kaldı.’ demiş.
“Eee, esprisi nerde bunun?”
“Kaptan da ona demiş ki ‘Üç tane ikisi bir aradayla iki tane üçü bir aradayı karıştır; oldu mu sana beşi bi arada! Hatta eğer kullanılmadıysa zulaya koyduğum bir meyve suyumuzla biraz da cinimiz olacak.”
“Yani?”
“Ne yanisi? Şu son yolcuları da “silkeleyince söylediklerimi kardın mı ikimize de iyi bir geçmiş olsun ziyafeti çıkar!”
Bitirdiğimiz İnegöl gecesinden sıradaki duraklara varacağımız gecelerin vakitleri…
Motorun sesini yok varsayarsak uyuyanların nefesleri ile tekerleklerin sesi armonisi bize eşlik ededursun. Bekle bizi Biga, Lapseki ve gecenin bir vakti Çanakkale!