Türkiye genelinde resmi verilerine göre, üniversite bitirme yaşı 25 yaş ve üstü nüfusun yüzde 53’ü ortaokul veya altı eğitim düzeyine sahip. 

Halkın yüzde 3,3’ü okuma yazma bilmiyor; yüzde 4,1’i ise okuma yazma biliyor ancak bir okul bitirmemiş. Bu yaş grubunda ilkokul mezunlarının oranı yüzde 22,4; ilköğretim mezunlarının oranı yüzde 9,6. Ortaokul veya dengi meslek okulu bitirenlerin oranı yüzde 12,8. Yani bu kişilerin toplam oranı yüzde 52,2. Detaya bakacak olursak, okuma yazma bilmeyen yüzde 3,3. Okuma yazma bilen fakat okula hiç gitmemiş yüzde 4,1. İlköğretim 22,4. İlköğretim 9,6. Ortaokul 12,8. Lise ve dengi 22,9. Yüksekokul 20,3. Yüksek Lisans 2,8. Doktora 0,5. bilinmeyen 1,3.

Ülkemiz de eğitim seviyesi cinsiyete göre büyük farklılık gösteriyor. 25 yaş ve üstü nüfusta erkeklerin yüzde 1,2’sinin; kadınların ise yüzde 1,4’ünün eğitim düzeyi bilinmiyor. Bilinmeyenler hesaba katılmadığında erkeklerin yüzde 46,6’sı “ortaokul veya altı eğitim düzeyine sahip” iken bu oran kadınlarda yüzde 59. Erkeklerde lise ve üstü eğitim düzeyine sahip olanların oranı yüzde 53,3 ilen bu oran kadınlarda yüzde 41.

Detaylara baktığımızda cinsiyete göre eğitim seviyesi farkının en büyük kaynağı lise mezuniyet oranı. Erkeklerde bu oran yüzde 27,1 iken kadınlarda yüzde 18,7. Üniversite seviyesinde eğitim farkı o kadar yüksek değil. Erkeklerin yüzde 21,9’u yüksekokul veya fakülte mezunu; bu oran kadınlarda yüzde 18,7. Yüksek lisans oranı da yüzde 3’e karşılık yüzde 2,5 oranla erkeklerin lehine. Doktoralı erkek oranı yüzde 0,5 iken kadın oranı yüzde 0,4.

15 yaş ve üstünde 1,5 milyon kadın okuma yazma bilmiyor. Bu sayı erkeklerde 225 bin.

Türk eğitim sistemine baktığımızda bu durum hiçte iç açıcı değil. Ülkemiz insanlarının (25 yaş üstü) 3 te 1 i ortaokul mezunu bile değil. Bununla birlikte 2015'ten 2022'ye kadar geçen zamanda Türkiye'de yükseköğretim mezunlarının oranı yüzde 13,7 artışla yüzde 41,2’ye yükselmiş durumda.

Türk Eğitim Derneği eğitim düzeyi-işsizlik ilişkisi ile ilgili olarak Türkiye'deki yükseköğretim politikalarının işgücü piyasasının ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yeniden şekillendirilmesi gerektiği şu cümlelerle açıklıyor.

''Türkiye’de son yıllarda izlenen politikalarla üniversite sayılarında ve kontenjanlarında ciddi bir artış  gerçekleşmiş, neredeyse her ilde bir üniversite olması ve katkı payı ödemelerinin kaldırılması sayesinde yükseköğretime katılımın maliyetleri düşmüştür. Genç yetişkinler arasındaki yükseköğretim mezunlarının oranındaki artış bu politikaların etkisi olarak değerlendirilebilir. Ancak Türkiye’de 25-34 yaş aralığındaki genç  yetişkinlerin işsizlik oranları incelendiğinde yükseköğretim mezuniyetinin istihdam açısından anlamlı bir  fark yaratmadığı görülmektedir. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) 38 ülke ortalamasında eğitim düzeyi arttıkça işsizlik oranları düşmekteyken Türkiye’de böyle bir ilişki yoktur"

2020-2021 yılları arasında Türkiye’de öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması tüm kademelerde artış gösterse de Türkiye, tüm eğitim kademelerinde öğrenci başına en düşük harcama yapan OECD ülkelerinden biri. Tüm eğitim kademelerinde öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması Türkiye'de ortalama 5 bin 352 dolarken bu OECD ülkeleri ortalamasında 12 bin 647 dolara yükseliyor.

İlkokuldan yükseköğretim kademesine doğru öğrenci başına yapılan harcama miktarı artsa da Türkiye’de tüm  eğitim kademeleri için öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması OECD ülkeleri ortalamasından oldukça düşük.

Rapora göre öğrenci başına yapılan harcamaların OECD ülkelerine kıyasla çok düşük olması, başta eğitimde fırsat eşitliği olmak üzere eğitim alanında çözülmeyi bekleyen pek çok sorunun önündeki en önemli engellerden biri. Kaynak: Tüik, İndependet, Türk Eğitim Derneği.