Onu göremediğim anlarda bile beni gördüğünden emindim. Görmüyor, gözetliyordu çünkü. Sınıflardan birinin kapı girintisine saklanıyor, gizlice bakıyordu bana.

Onu göremediğim anlarda bile beni gördüğünden emindim. Görmüyor, gözetliyordu çünkü. Sınıflardan birinin kapı girintisine saklanıyor, gizlice bakıyordu bana.

            Öğretmenlik neyse de nöbetçi öğretmenlik oldukça yorucudur. Genellikle boş gününüze konur nöbet, yani dersinizin olmadığı yarım güne. O yıllarda birçok okulda ikili öğretim yapılırdı hatta bizim okulumuzdaki gibi gece lisesi varsa üçlü.
Her nöbet günümde olduğu gibi o gün de köşe kapmaca oynuyorduk kat koridorunda.
Öğrenci zili çalmış ama o yine tuvaletten koridora çıkmış, girer gibi yapıp birkaç sınıfın kapısında oyalanmış ama girmemişti.  Saklandığı son kapının  arasından çıkan burnunun ucunu, sonra da gözünün birini gördüm. Belli ki o derslik değildi gireceği. Çok yaklaştığım için kaçamadı ve sınıfın içinde, kapının arkasında önünü kestim.
            Nefes nefeseydi, kaçacak yeri de kalmamıştı. Bu arada öğretmenler zili çalmış, öğretmenler derslere girmeğe başlamışlardı.
            “Derse geç kalacağım, öğretmen kızar.”
            Gözlerime bakan bir çift göz hem zeka hem de merak doluydu.
            “Tamam ama bir şartla bırakırım seni. Bir sonraki teneffüs, koridorun sonundaki merdiven başında bekleyeceksin beni, konuşacağız.”
            Tek söz etmeden başını sallayarak koştu, dersine gireceği öğretmenle neredeyse aynı anda girdi dersliğine.
            Ertesi teneffüs ve ondan sonraki teneffüs konuştuk. Ona, yıl sonu gecesinde sahneye çıkmak isteyip istemediğini sordum. Bu öneriyi hiç beklemediği hemen anlaşılıyordu bakışlarından. Şaşkınlıkla yüzüme bakıp “Ne yapacağım ki?” dedi sadece. Ona, bir zamanlar kendim için yazdığım parodilerden vereceğimi, onları prova edip sonra sahnede arkadaşlarına sunmasının ilginç olacağını söyledim. Daha önce sahneye hiç çıkmadığını söylese de bunu  yapabileceğini, başarılı olacağını, bundan emin olduğumu söyledim. Yalnız bir koşulum vardı. Yanına bir eş gerekliydi çünkü o yıllarda komedyenler genellikle ikiliydi. Kolay anlaşabileceği bir kız arkadaş gerekliydi bu gösteride ona eşlik edecek.
            “Kolay, bulurum.” dedi sadece. Özgüveni sesinden ve hemen karar vermesinden belliydi. Sonra birden durup “Ama” diye ekledi. “annemle babam izin vermezler buna.”
            O hafta sonu velileriyle buluştuk okulda. Hem onun hem de kız arkadaşının anne ve babaları “Buraya gelmeyecektik bile fakat çok ısrar etti çocuklar.” diye karşı çıkarak derslerinin olumsuz etkileneceğini söylediler. Kolay olmasa da ikna ettim onları. Eğitimin sadece ders çalışmak olmadığını, gelecekte keşkelerle yaşamalarının onları mutsuz edeceğini çünkü onlarda hem yeteneğin hem de isteğin var olduğunu söyleyince fazla direnemediler. Okulun yıl sonu gecesinde görevli olmam da bana güvenmelerinde rol oynamıştı.
            Bundan sonrası uzun bir süreçti ama yıl sonuna kadar yaratılan boşluklarda provalar yaptık. Gördüm ki yanılmamışım. Çok istekli olduklarını ve bu işin onları mutlu ettiğini gözlerinden anlıyordum.
            Yıl sonu gecesi çok güzel geçti. Ankara’nın güzel bir semtinde, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin karşısında sahne aldılar. O gün bilinen, moda olan şarkıların müziklerine yazdığım sözlerle ve minik parodilerle izleyenlerin beğenisini kazandılar. Aslında ben bile – onlara çok güvenmeme karşın - bu denli başarılı olacaklarını tahmin etmemiştim.
            İkisi de liseyi bitireli birkaç yıl olmuştu. Günün birinde o kabına sığmaz delikanlı telefonla aradı beni. Bir kafe adresi verip buluşmamızı istedi. Kalabalık bir grupla gelmişlerdi. Her şeyi önceden düşünmüş. Birlikte bir parka gittik. Bir köşesinde küçük bir beton platformu olan bir parka. Yeni arkadaşlar toplamıştı etrafına. Yazdığı oyunu sahneye koydular onlarla. Beğendiğimi söyledim ve orada anladım ki sahne tozu yutmak böyle bir şeymiş. Tıpkı yıllar önce, öğrenciliğimde bana bulaşan virüs onun üzerinde de etkisini göstermişti.
Oyun dışında kalan meraklı arkadaşlarının ve duraklayıp onları izleyenlerin beğenileri onları belli ki daha da kamçılamıştı. Yanıma gelir gelmez “Bizim için bir oyun yazar mısınız?” dedi ama bu arada okulda müdür yardımcılığı görevim de eklendiği için boş zamanımın az kaldığını söyledim. Yine de fırsat yaratabilirsem yazacaktım. Olmadı, yaratamadım.
Yıllar sonra Ankara’nın yine başka bir semtinde kesişti yollarımız. Eşimle gittiğimiz bir kafede, bir gece birdenbire onu gördüm kendisini hayranlıkla izleyen genç izleyicilerin karşısında. Tek kişilik gösteri yapıyordu ve belli ki haftanın belli geceleri kendisini izlemeye gelen bir izleyici kitlesi oluşturmuştu. Gösterinin bir yerinde beni fark edip selamladı ve gösteri sonunda masamıza geldi. Oturup eskilerden konuştuk. İşinden, yazdığı kitaplardan söz etti. Belli etmedim ama sevinçten içim içime sığmıyordu.
Yine uzun bir süre görüşemedik. Ben Ege’ye, Yeni Foça’ya atmıştım kapağı. Bir gün telefonla aradı beni. Tutkusu diyebileceğim motoruyla ve motorcu arkadaşlarıyla geldiği Eski Foça’da buluştuk. Rol aldığı ünlü müzikalden, yazdığı ve yönettiği oyunlardan konuştuk. Onun sözlerini yazdığı ortak şarkımızı dinlettik cep telefonundan arkadaşlarına. Güzel bir geceydi.
 
                                   *   *   *
 “Işığın gösterdiği kişiyi tanıtayım size. Ben zaten onu tanıyorum, siz de tanıyın istedim. Şu anda bu sahnedeysem, sahneye ilk adımımı atmamı sağlayan kişi işte bu: Liseden öğretmenim.”Mecidiyeköy’deki Oda Tiyatrosu sahnesinde, elindeki kadehle oyunu bölüp konuşmağa başlamıştı. Yıllardır yinelediği davetini kıramayıp “Bir kez olsun ben de izleyeyim.” diye İstanbul’a gelmiştim. Beklemediğim anda bana yöneltilen parlak ışık altında ezile büzüle ayağa kalktım. Soğukkanlılık, beklenmeyen olaylar karşısında sakin davranmaktı ama bunu beceremiyordum. Meraklı yüzlerce göz beni ezerken “Annem ve babamı zor da olsa ikna edip bu günlere gelmemde rol oynayan öğretmenim benim. Tenekeci Hurşit parodisi, radyo istasyonları karışması parodisi hep onun metinleriydi. Hepsi hâlâ aklımda. Karşınızda ona bir kez daha teşekkür ediyorum. “ diyordu izleyicilerin alkışları arasında. Ayaktaydım ama dizlerim ve hele bacaklarım sonbahar yaprakları gibi titriyordu. Kalbim heyecandan mı, sevinçten mi, gururdan mı atıyordu ya da atıyor muydu? Bunu bile anlayamadığımdan, şimdi bile anımsayamadığım, teşekkür içeren kırık dökük bir şeyler söyledim ve yerime oturarak kurtuldum.

Zor ama unutulmayacak kadar güzel bir geceydi.